SEMPATİK EMPATİLER
Kendimize fazla mı döndük acaba? Gerçi bunu bile yeterince becerebildiğimizden emin değilim ama empati tamamen bizden uzak olan bir kavram haline geldi. Kendimizden başka insanları düşünmek, birilerini mutlu etmek, onlar için bir şeyler yapmak ve gülümsemelerini sağlamak aslında önce bize iyi gelecek bir şey ama kendimize bile yeterince yaklaşamıyoruz ki başka birilerini görelim onlara bakalım.
Umrumuzu boş tutmak onun temiz kalması için daha kolayımıza geliyor sanki. Belki de kendimizden fırsat kalmıyor başkalarına diyeceğim ama kendimize de bir faydamız yok ki.
Ne kendimiz buluyoruz huzur ne başkasına veriyoruz birkaç doz mutluluk. O kadar boşa yaşadığımızı bile farkına varamayacak kadar boş oluyoruz ki bazen.
Merhametten uzaklaşıyor olmak bizi önce kendimizden sonra da başkalarını mutlu ederek hissedeceğimiz tarifi mümkün olmayan mutluluklardan mahrum ediyor aslında. Mutluluğu görmeden, mutlu olan birinin gülümsemesini göz bebeklerinizde hissetmeden gerçekten mutlu olamazsınız. Oysa siz daha aynadaki aksinize bile doğru dürüst bakamıyor sadece yüzünüzü gözünüzü saçınızı başınızı düzeltip geçiyorsunuz.
Hiç gerçekten baktık mı karşımızda duran bir çift gözün ta içine? Paylaşıldıkça büyüyen mutluluklar ve umutlar paylaşıldıkça unufak olan yalnızlıkları bir kenara atmış ve kendimize gömülmüştük hem de en derinlerimize en dibimize batana kadar. Neden olduğunu bilmeden hatta bir nedene bile bağlı olma ihtiyacı duymamız gerektiğini bile fark etmeden sadece nefes alıp vererek yaşamayı sürdürüyoruz o kadar. Fark edilecek detay dolu bir dünyanın hızla içine ediyor ve muhtemelen içindeki her canlının da hissettiği gibi sona yaklaşıyoruz. Ve bu son geldiğinde hatta gelmesini yakın hissettiğimiz bu günlerde ne yapabiliriz de arkamızı kollayabiliriz en azından kalan zamanı değerlendirebiliriz demektense git gide arkası kesilmeyen bir umutsuzluğa kapılıp iyice uzaklaşıyoruz kendimizden ve bizi insan yapan her şeyden.
Siz belki sabah işinize giderken her gün geçtiğiniz o yolda bir sürü insan görüyorsunuz. Ben ise etrafımda dolanan kollu bacaklı nefes alan bir sürü hikâye. Akşamları eve dönerken ya da kendinize işten güçten arta kalan zaman içinde zar zor ayırabildiğiniz saatlerde sokakları dolduran bir kalabalıkta sinir harbi içine giriyor ve aralarında sanki bir bilgisayar oyununda bonus toplamaya çalışır gibi kimseye çarpmadan yürümeye çalışarak çileden çıkıp tümünü ortadan kaldırmak istiyor olabilirsiniz. Oysa insanın insana dokunmasından sadece mutluluk kıvılcımları çıkacaktır. Ama insanlar artık bedensel ihtiyaçlarına sığındıkları o dokundukları ama hissetmedikleri temaslar dışında gerçekten dokunmuyorlar birbirlerine.
İnsanoğlu işte, uğruna ölmeyi ve öldürmeyi göze alacak kadar sahip çıkabiliyor yeri geldiğinde bir davasına. Yanlış da olsa düşüyor bir yola bir konunun peşinde isteyince. Ama işin içinde birine zarar vermek başka bir canlının ölümüne sebep olmak olunca iş çığırından çıkıyor ve tüm anlamlar kimliğini kaybediyor.
Her gün aynı şeyleri yaşayarak bıktık hayatlarımızdan belki, aynada her gün aynı yüz usandırdı bizi kendimizden. Hayatın nedenini güzelliğini ışığını renklerini unuttuk içimize kapandık. Medet umduklarımızdan da bunaldık döndük dolaştık ayni yere vardık.
Ama artık hareket zamanı. Bulduklarınızı bir kenara koyup umduklarınızın peşinden gitme zamanı.
Yeterince sözde gerçeklerle vakit kaybettiniz artık hayallerin peşinden gitme zamanı. Belki kendinizde değil başkasındadır size dokunamayan mutluluk. İzin verseniz o getirecektir hayatta ihtiyacınız olabilecek her şeyi. Belki sizin bile henüz fark etmediklerinizi.
Çok yaşarsanız fazla yazmaz, gerçekten bakarsanız gerçeğini görürsünüz her şeyin ve herkesin, başınız ağrır yoksa alacağınız çok nefes vardır zaten daha…
Ferhan PETEK
Köşem Sultan ®