SABAHATTİN ALİ?NİN GÖZÜNDEN ?AÇLIĞA DOYMAK?
?Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum ?Kürk Mantolu Madonna?yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum.?
”Raif Efendi’yi liseden sonra ikinci kez okudum, ikinci kez bu kez daha sukunetperver şekilde sindire sindire onu anlamlandırmaya çalıştım belleğimdi. Sabahattin Ali’nin kalem oynatışlarını bu kez daha net görüyordum.. daha keskin… daha pervasızcasına…
…derken geçen hafta Zübeyr Şaşmaz’ın ‘Açlığa Doymak’ına gidiverdim… Çok gariptir ki Sena’yı da Burcu’yu da Eyüp’ü de Sabahattin Ali’nin yuvarlak çerçeveli gözlüğünden görüyordum… Tıp öğrencisi Sena’nın o yumuşak başlılıktan nasıl asi bir genç kıza dönüştüğünü gece kulübünde çalışmaya mahkum o yumuşacık yüreğini nasırlaştırmış ‘Maria Puder’ ile özdeşleştiriyordum. Yine aşk acısı sonrası dağılan ruhunu ‘Karnını tıka bası doldurmakla’ yenmeye çalışan Makyöz Burcu, bana ’Almanya acı vatan’ tecrübesinden sonra kendini işine kenetlemiş Raif’in durumunu anımsatıyordu kesif kesif. Ve muhteşem ailesi bir bombayla dağılan gazeteci Eyüp! O tam aşık olduğuna ve bu hayatı sevdiğine dair inancı bir ölümle biten, hastalık hastası Raif Efendi’nin ikinci hayatıydı aslında… Seans bitip sinemadan çıkarken de aynen şu yorumu yaptım, Sabahattin Üstad’ın çekim alanından kurtularak: ‘Açlığa Doymak’, İdeal uğruna hayata tutunmak, değişen idealle ölmeye yatmak... 'Açlığa Doymak' yüreklere, Türkiye gerçeklerini tokat gibi çarpan bir film.
“Podyum gerekmez”
İdeal beden ölçüleri konusunda tutturduk bir yol gidiyor… Bir ara ‘Zero’ beden Dedik, tabii vücut yapımız olmadığı için ‘Sıfır’ çektik, bir dönem de ‘Türk tipi, Latin tipi’ denildi Shakira kemerini takıp şakkıdı şukkudu yapmak için ‘Air Walker’lar denedik, hatta anneannemizin vakt-i zamanında eğlenmek için yaptığı ‘Twist’leri biz ince bel için yorula harıla yapmaya çalıştık. Peki biz bunları yaparken neden evimizin bir köşesindeki Eski Yunan tanrıçalarının ölçülerine bakmadık? Niye ‘Afrodit’in, ‘Zeus’un güzelliklerini göremedik? Gözlerimiz mi kamaşmıştı acep? İşte İkinci Adam Yayınları’ndan çıkıveren ‘Podyum Gerekmez’, bize neoklasik sporun sırrını veriyor. Vücut yapısına özel egzersiz programları fikrini esas alan bir disiplin benimsememizi sağlıyor. Kadın ve erkek vücut tiplerini I.V.A.H.O ve I.T.A.HO olarak iki grupta sembolize ederek her vücut tipi için hangi egzersiz programının daha doğru olduğunu inceliyor ve bunu yaparken Klasik Yunan Heykeli'nin sanat tarihinde yüzyıllar boyunca süren estetik değerlerini temel alıyor.
… Kitabın yazarı benim çocukluk arkadaşım, sevgili dostum Orhan Tezişçi. Okuyun derim.