İSTANBUL’DA, 121 YILLIK ŞARAP EVİ
İstanbul’da, Galatasaray’da, İngiliz Konsolosluğunun hemen yanı başında bir şarap evi vardır. Adı: PANO? Pano’yu, 1858’da, Panayot Papadupolos açtı. Baaaaşlarda, Bozcaada’dan fıçılarla şarap getirirdi. Beyoğlu’nda, el altından, kaçak olarak satardı. Sonra, adını taşıyan şarap evinde, Bozcaada üzümleri ile İstanbulluyu tanıştırdı.
Geçtiğimiz günlerde Pano, yeniden dekore edilip, hizmete sunuldu. Çok güzel olmuş. Ben gitmedim, methini duydum.
Ben size, burada 40-50 yıl öncenin Pano’sunu anlatacağım.
Pano’ya üç-beş kere gitmişliğim vardır. Rakıcı olduğumuz için ya Pasaj’a takılırdık, ya da Degüstosyon’a. Şarabı bilmezdik. Şarap kültürü şimdi şimdi yerleşmeye başladı. Merlot nasıl bir üzümdür.
Cabernet Savignon’un tadı nasıldır. Boğazkere, Öküzgözü, Kalecik Karası hangisini içsek. Yeni yeni bilinç oluşuyor.
Benim favori şarabım Cabernet Savignon… En iyi şarap hangisidir derseniz, size şöyle yanıt verebilirim:
“Damak zevkinize en uygun şarap, en iyi şaraptır.”
Gittiğim Pano, yüksek tavanlı bir odacıktı.
Tavanda, sıra sıra şarap fıçıları vardı.
Üzerinde fiyatları yazılıydı. 25 kuruş, 35 kuruş, 50 kuruş.
50 kuruşluk şaraba kimse yanaşmazdı.
Garsona, söylerdin şarabını.
Merdivene tırmanır fıçılara ulaşırdı. Elindeki şişeye istediğin şaraptan doldururdu.
Meze verilmezdi Pano’da. Bir palamut ve Torik zaana, palamut, torik Izgara yapılırmış.
Ben yemedim.
Mezeni dışarıdan getirirdin. Ya gelirken Balıkpazarı’ndan bir şeyler alırdın, ya da kapı önündeki kelle söğüşçüden, bol soğanlı kelle söğüş. Bayılırım kelle söğüşe. Her gün yesem doymam. Çiçek Pazarı’nın oralarda bir kelle söğüşçü buldum, ara ara oradan getirtiyorum.
Bugün olduğu gibi dün de sanatseverlerin buluşma yeriydi Pano… Muhabbeti tatlıydı.
Madem özü şaraptan açtık, öyleyse yazımızı Ömer Hayyam’la bitirelim:
“KİM DEMİŞ HARAM NEDİR BİLMEZ HAYYAM.
BEN; HELALİ, HARAMA KARIŞTIRMAM.
SENLE İÇİLEN ŞARAP HELALDİR.
SENSİZ İÇİLEN ŞU SU BİLE HARAM.”
ERDOĞAN SEVGİN