RADYO GÜNLERİ...
Televizyon hayatımıza girmeden tek eğlencemiz vardı: Radyo. Zengin evleri gramofonda taş plak dinlerdi. Çok zenginlerin ise makaralı teypleri vardı.
Eskinin radyocularını saygıyla anmak lazım. Harikalar yaratmışlar. O kısacık saatlerde, her zevke program hazırlamışlar. Hem de özel mi özel!
Klasik Batı müziği sevenlere Klasik Batı Müzik… Halk müziği tutkunlarına türküler, memleket havaları. Türk müziği, klasik Türk müziği ne ararsanız var…
Sadi Yaver Ataman’ın “Memleket Havaları” unutulur mu? Mesut Cemil’in viyolonseli, Fevzi Aslangil’in piyanosu… Feridun Fazıl Tülbençi. Karamanlarımızı anlatıyor. Orhan Boran, o büyülü sesi ile Yuki’yi, Leyleğin Ömrünü, kayınbiraderinin maceralarını sıralıyor..
Eşref Şefik’in bir güreş anlatışı vardı, radyonun içine düşerdik. “Kuma yatıp, tek gözüyle bakan balığı” hatırladınız, değil mi? Hakem Sulhi Garan’ın anlattığı Avrupa Kupa maçları hala kulağımızdadır. Baki Sühalar, Sezen Cumhur Önal’lar, Fecri Ebcioğlu’ları, Halit Kıvanç’lar, Orhan Ayhan’lar, tangoyu bize sevdiren Fehmi Ege, ve Batı’nın ünlü sesleri hepsi o küçücük sihirli kutu içindeydiler…
Bir Celal Şahin vardı, akordeonu boynunda, günün olaylarını şarkı ile hicvederdi. Mesela İstanbul’a trafik lambaları mı konuldu, hemen patlatırdı şarkısını:
“Kırmızı yandı, dur. Sarı yandı bekle, yaşıl yandı geeeeeçççç.”
Erol Büyükburç, Ayten Alpman, Rüçhan Çamay, Sevinç Tevs, Rüçhan Çamay, Tülay German ve daha niceleri radyo aracılı ile şöhret oldular. Zeki Müren’i bize ilk dinleten radyoydu. Ajda’nın yıldızı radyo ile parladı.
Hatırladığım, iki dergisi vardı radyonun: “Radyo haftası ve Radyo sesi.Kütüphanede bir-iki nüshası vardır. İkisi de peynir ekmek gibi satıyordu. Ben daha Babali’ye girmemiştim o zamanlar.
Bir dünün radyocularına, bir bugünün televizyoncularına bakıyorum. Program açısından radyo, televizyoncuları beş değil, on basıyor.
ERDOĞAN SEVGİN