TÜRKİYE’Yİ İ AĞLATAN FİLM...
Binlerce film geldi İstanbul sinemalarına..."Love Story" gibi seyirciyi ağlatan olmadı..."Love Stroy"...Yani "Bir Aşk Hikayesi"...
Günün moda deyimi ile bir “farkındalık” filmiydi bu… Yapım yılı 1970… Neredeyse yarım asırlık bir film.. O yıllarda kanser denilen bela hayatımıza yeni yeni girmişti. Bu film de kansere dikkat çekmek için yapılmıştı.
Senaryoyu Eric Segal yazmıştı. Yönetmen koltuğunda Arthur Hiller oturuyordu.
Başrolleri ise Ryan O’Neil ile Ali Mac Graw paylaşıyordu.
“Bir Aşk Hikayesi”ni, eşimle birlikte İstanbul, Yeni Melek Sinemasında seyretmiştik.
Zaman nasıl da su gibi akıp gitmiş… Dile kolay, 40 uzun yıl…
Hain zaman, zalim takvimler!
Ryan O’Neal çok zengin bir ailenin oğlunu oynuyordu. Aile geleneğini devam ettirmek için Harvard Üniversitesi’nde hukuk okuyordu.
Bir gün kolejde, Jennifer ile (Ali MacGraw) tanışır. Ve ona aşık olur. Ancak… Oliver’in babası Oliver Barrett ııı (Ray Milland) oğlunun evliliğine karşı çıkar… Bu evlilik olursa, oğluna mirası keseceğini ve ana harçlık vermeyeceğini söyler. Dinlemez babasını Oliver. Sevdiği kızla evlenir. Babasının desteğini almadan Harvard’da okumak çok zordur. Genç Oiver, hayata sıfırdan başlamak zorundadır. Yeni evliler okul masrafını karşılamak için farklı işlerde çalışmaya başlarlar.
Jennifer, çocuk istemesine rağmen gebe kalamaz. Ve bir gün, Jennifer’in yapılan tetkikleri sonrası kan kanseri (lösemi) olduğu anlaşılır.
Dün gibi hatırlıyorum… Bu sahnede, karı koca birbirimize sarılmış, hüngür hüngür ağlıyorduk. Bütün sinema gibi…
“Ölüm bize ayırana kadar birbirimizden ayrılmayalım demişti” genç sevgililer… Ne yazık ki, ölüm onları vakitsiz ayıracaktı.
“Love Stroy” şu ana kadar çekilen aşk filmlerinin öncüsü kabul edilir. Beyaz perdenin kilometre taşlarından biridir. Jennier’in Oliver’i sürekli kızdırası, ona “Ufaklık” diye seslenmesi hala kulaklarımdadır. Filmin Oscar kazanan müziği gibi… Jennifer’in ölmeden önce yapmak istediği bir şey vardır: Paris’e gitmek. Oliver bu arzusunu yerine getirir Jennifer’in. Oliver’in elinden hiç bir şey gelmemektedir. Ne para, ne pul, ne katar, ne yatlar. Sağlık elden gidince hiç bir şeyin çaresi olmuyor. En sevdiği insanı son yolculuğuna uğurlamak… Seven bir insan için hayatta en zor görev… Ne güzel söylüyordu Jennifer: “ Asla pişman olma ufaklık… Aşk, pişman olmamaktır… Gerçekten seviyorsan eğer, ölüm, seni ondan alsa dahi, beklersin hayat boyu sevgiline kavuşacağın anı….
Aşk filmlerinin sonunun acıklı olmasını, bizi ağlatmasını bekleriz. Ağladığımız zaman da isyan ederiz: “Adalet mi bu?” diye lanetler okuruz. İşte, öyle bir film Bir Aşk Hikayesi…
Günümüzün aşk filmleri ie arasında uçurumlar var Bir Aşk Hikayesi’nin. Bugünün Hollywood sineması aşk deyince cinselliği ön Plana çıkartıyor. Aşk Hikayesi ise, yıllar öncenin naifliğini yaşatıyor Fedakarlık, tek eşli evliliğin güzelliği, içinizi ısıtan diyaloglar, işte böyle bir film Bir Aşk Hikayesi…
Sözün kısası, 1970’lerin en güzel aşk filmi…
Seviyorum şu nostalji yazılarını. Beni, benden alıyor, yıllar önceki o mutlu günlerime götürüyor… Beni, gençleştiriyor….
Yarın Cumartesi. Sizden iki günlük izin rica ediyorum. Pazartesi buluşmak üzere hoşça kalın, kendinize iyi bakın…
ERDOĞAN SEVGİN