ANNEME YALAN SÖYLEDİM
Aşksa ve sevgiye dair yazmayı severim ben. Cümlelerim haksızlığa uğradığımda bile sevgi kaldırımlarını kullanır. Böylesini biliyorum, buna alışkınım...
Yutkunamadığım, acı çektiğim günler...bir sürü sorunum var ancak hepsi son günlerde birinciliğini kaybetti. Evimin içine kadar giren gaz tüm organlarımı ele geçirdi. Sebep? Hala cevabını bilmiyorum...yani neden gazlandığımı, ötekileştirildiğimi, horlandığımı.
Televizyonlarıma yansımayan korkunç şeyleri bizzat yaşıyorum, halbuki uslu uslu evde oturuyordum. Bu da benim eşekligimmiş meğer!
Hiçbir eyleme, hiçbir direnişe katılmamış, tarafsızlığa bağlı ruhum bir gece yarısı insanlara böcek muamelesi yapılıp gazlandığında, çadırları yakıldığında ayaklandı. ‘Ne oluyor’ dedim sokağa çıktım; anlamak için, görmek için, öğrenmek için!
Gaz maskeli, kasklı, deniz gözlüklü binlerce insan vardı sokakta. Filmlerde gördüğüm savaş çaresizliği mahallemdeydi artık. Televizyonlar vermediği için abartıldığını düşündüm itiraf ediyorum!
Gayet saf-salak-korunmasız halimle Taksim’e çıktım, çünkü Vali’m müdahale olmayacak demişti, inandım. Anıtın önüne varıp binlerce insanın arasına karıştım, işte tam o anda helikopterden üstümüze atılan gazla haykırdım; NE YAPIYORSUNUZ!!! NEEE? BU ÇOK SAÇMA!
Kalorifer böceği gibi mahalleme kaçmaya çalışırken 2-3 kişinin ATM’leri, dükkânları yağmaladığını ve hemen eylemcilerin onlara çullanıp engellediğini gördüm. Televizyonda yoktu bunlar!
Haberi olsa korkudan çıldıracak annemin arayıp güle oynaya hatırımı sorması normal olamazdı!
Korksun diye değil, gerçekleri bilsin diye anlattım anneme, -cok garip belki de değil- önce annem bana inanmadı...fotoğraflar çekip mesaj attım, çığlıkları dinlettim ve dedim ki; SU AN SURVIVOR YAYINLANIYOR OLABİLİR AMA BİZ AZ ÖNCE BÖLÜNDÜK ANNE!
O kadar çok şey oldu ki, hangi birini anlatayım...artık fotoğraflar ve çekilen videolar ölümsüzleştirdi olanları.
Anamızı alıp gitmemiz gereken çapulculardık artık biz, marjinallerdik, ara sıra masum direnişçiler olduğumuzda söylendi, gözlerimizden öpüldü...
Gaz yok, şiddet olmayacak dendi ve Çağlayan Adliyesi’nde 1 metre ötemde genç bir kadın avukat saçlarından sürüklendi...
Çöktüm bir köşeye, ağlamaya başladım, oysa az önce bir dava kazanmıştım. Yıllardır süren bir onur mücadelesini kazanmamın üzerinden 3 dakika geçmiş ve ben insanlık onurumun yerlerde sürüklenmesine çaresiz kalmıştım. ‘Duruşmam var, bırakın!’ diye haykıran 67 yaşında bir avukatın sürüklenişine bir şey yapamadım. Babam geldi aklıma, biricik babam!
Eve gittim, üstümü değiştirdim, bir gaz maskesi edindim ve Gezi’ye çıktım; ölmeye.
Açık söylüyorum ölmeyi göze alarak düştüm yollara, anneme evdeyim dedim yalan söyledim. Bu yalanın günahı ‘şiddet kullanmayacağız’ yalanından daha ağır olamazdı.
Sinema Emekçileri çadırında günlerdir işlenen günahlara direnen, imza almak için kuyruklar oluşturulabilecek sanatçılar vardı...
Onlardan özellikle biri ve birçoğu şiddete hayır dediği için fişlendi. Oysaki daha ilk günden yetkililere; ‘gelin oturup konuşalım, köprü olalım, bu yanlışların önüne gecelim’ diyen öncülerdi onlar.
Vali’m şiddet yok, gaz yok demişti yine ve biz maskelerimizi taktık, çünkü daha önce inanmış ve yanılmıştık.
Tüm bunlar yaşanırken türbanlı kardeşlerimizle aramızda sorun olduğu söylemleri yayıldı oysaki onlarda parktaydı...birlikte, omuz omuza şiddete hayır diyenlerdik, onlar namaz kılarken çevrelerinde ibadetleri gazlanmasın diye elele verendik...mescitleri yakıldı
Basit anlatımlarla özetlemeye çalıştığım bu günlerde güvenimi kaybettim ben.
Parka adımını atmamış insanların beni temsilen görüşmeye davet edilmesi, şefkat dolu küçücük bir cümle kurulmayışı, komplo teorileri, bu masum duruşu sahiplenmeye çalışanlar, ayni manşeti atan gazeteler, gerçekleri vermeyen televizyonlar, çaresiz gencecik polisler, yalanlar içimi tüketti.
Ezan okunurken müziği kısan, oturuşuna çeki düzen veren ben, Müslüman ülkemde ezan okunurken gaz yedim!
Yaşananların benim dinimde, kitabımda günahı çok, okudum, biliyorum.
Aile büyükleri sayısız Umre’ye, Hac’ca gitmiş, 5 vakit namaz kılan bir anne babanın çocuğuyum ben. Başım açıktır ama Bismillah sız adım atmam, Yasin-i Şerif okurum, ekmekle oynamaktan, kul hakkından korkarım.
Bunları söylemek zorundalığımı hissetmek çok korkunç ama Vali’mde söyledi –bizi korkunç seviyorlarmış-
Lütfen birbirimizi korkunç sevmeyelim, sadece sevelim.
Dinsizi de, muhafazakârı da, insanı da, hayvanı da.
“Sayın başbakanım %50 ile yetinmeyin, %100 için bize bağırmayın, ötekileştirmeyin, gazlamayın, bu süreci birebir yaşamış insanlarla görüşün, 3 yanlış bir doğruyu götürmesin. Burada sizin çok akıllı olduğunuzu söyleyen insanlar var ve hiçbirimiz neden böyle davrandığınızı anlayamıyoruz. Birileri size yanlış şeyler anlatıyor olabilir mi? Size gizliden savaş açmış yandaşlarınız olabilir mi? Bizim bilmediğimiz oyunlar dönüyor olabilir mi?
İnanın bana, burada hayal kahraman Polat Alemdar’dan daha gerçek ve Türkçe konuşabilen, ne dediği anlaşılır insanlar var, bir gelseniz, bir görseniz, bir çayımızı içseniz bulutlar dağılacak. Söylendiği gibi çiş kokmuyor buralar, yiyecek-içecek bol, inanmayın onlara. Krizlerden çıkar elde etmeye çalışanların; samimiyeti olmaz!
İyi ve yapıcı düşünmek istiyorum, tüm talihsizliklere rağmen üstelik.
Bitsin, lütfen...lütfen”