ÖPÜŞMEYELİM!
Bugün, pazar eklerinden birinde, uğradığı ihanetlerden feyz alarak yemek kitabı çıkaran bir kadının röpörtajını okudum. Sevdim tanımadığım ?o? kadını. Defalarca canı acısa da, kalmayı seçmiş gitmektense. Gittiğinde çekeceği acının büyüklüğünü bilip, özlemek yerine karşılıksız sevmeyi tercih etmiş. Büyük cesaret! Nereden bakılırsa bakılsın öyle. Oyyy dedim, insan esas ihaneti kendine ediyor! İhanet ve her türlü acıtılmayı desteklemem mümkün değil ama..... sizi hangi cümleleriyle mutlu edeceğini bilen birini ne kadar reddedebilirsiniz? Kişisel tekamülden sonraki mühimmat huzurlu ve mutlu olmak değil mi?
Lütfen öpmeyin beni, öpüşmeyelim, fazla yakın olmayalım..
Sarılmayın bana rica ederim!
Uzak duruşumu samimiyetsizlik, yabanilik saymayın ya da çok isterseniz sayın.
Bir haftadır doktor kontrolünde serum-iğne hasta yatıyorum ve hatta sırf bu yüzden her şeye sarıyorum!
Artık hasta olmak istemiyorum!!! Bu yılki hastalık kontenjanım doldu. İkinci hafta yatışım bu, hemde 3 gün arayla!
İyileştim sanıp Eskişehir yollarına düştüm meslek aşkıyla. Bir oyun izleyeyim, yeni oyuncular, yeni performanslar göreyim istedim, lakin pahalıya patladı:(
Delik deşik narin bölgelerim homurdanırken, eleştirip duruyorum hoşuma gitmeyenleri çünkü başka şey yapacak takatim yok. Kullanabildiğim tek yer beynim, gerisi ağrılar içinde.
Dizilere sarıyorum, oyunculuklara takıyorum, yapılan castlara vıdılıyorum! Yattığım yerden ukalalaşıyorum.
Aslında şu ukalalık mevzunu sevdim, zira gereksiz tevazu içerisinde oluşumdan pek bir şikayetçiydim son zamanlarda.
Eh her şerde bir hayır var öyle ya. İnsan kendiyle kalmaya vakit bulamayınca kendini unutuyor, büyük hata!
Benim oyunculuklarla ilgili ulu orta fikir beyan etmem hiç sağlıklı olmasa da:) ... ve kimseleri ilgilendirmese de yazmak istiyorum.
Ezel de Cansu Dere yi eleştirirken donuk ve duygusuz bakışlarıyla Berrak Tüzünataç ona fark attı kutlarım, artık diziyi izlemiyorum
Şüphe ye şüpheyle bakıyorum, başlasam bitiremem, vazgeçiyorum
Behzat Ç. ne güzel iş
Yahşi Cazibe gerçekten güldürüyor, özellikle Hande Katipoğlu muhteşem!
Muhteşem Yüzyıl hoşuma gidiyor çünkü ağlak zırlak bunalım dizilerden boğuldum. Hürrem in ihtirası ve Sülüman ın aşkı pembe panjurlu ev kıvamında iyi geliyor ama Binbir Gece Onur beyden sıyrılamıyorum.
Adını ne koyarlarsa koysunlar hasta yatağımda günde 300 fragmanla beynimi istila etmeye çalıştıkları için bu diziye 30 saniye bile şans vermemeye aht ettim! Adını diyesim yok.
Bitmeyen Şarkı eski Türk filmleri tadında ya, kafayı sıyırmadan izleyip dalmak güzel.
Bunların hiçbiri umurumda değil aslında.....TV da ki İlhan Şeşen şarkısı, yazmaktan kaçındıklarıma kapıları açtı, kelepçeler fora....
gittiğin günden beri yüzüm hiç gülmedi.... kısmı pek manidar.
Bugün, pazar eklerinden birinde, uğradığı ihanetlerden feyz alarak yemek kitabı çıkaran bir kadının röpörtajını okudum. Sevdim tanımadığım "o" kadını. Defalarca canı acısa da, kalmayı seçmiş gitmektense.
Gittiğinde çekeceği acının büyüklüğünü bilip, özlemek yerine karşılıksız sevmeyi tercih etmiş. Büyük cesaret!
Nereden bakılırsa bakılsın öyle.
Oyyy dedim, insan esas ihaneti kendine ediyor! İhanet ve her türlü acıtılmayı desteklemem mümkün değil ama..... sizi hangi cümleleriyle mutlu edeceğini bilen birini ne kadar reddedebilirsiniz?
Kişisel tekamülden sonraki mühimmat huzurlu ve mutlu olmak değil mi? Kişiye göre değişen houte couture seçimler bunlar...
Aylardır, bu günlerdeki kadar güzel gülmedim aynada kendime. İçimden yazmak gelmedi aylardır.
Pardon, aylar değil, tam bir sene olmuş, öyle dedi...
Durduk yere karnımda kelebekler uçuşmadı. Aynı dilden konuşmadım kimseyle, konuşamadım.
Yıl sonu hataya geri dönmek...hatayı sevmek...hatayı affetmek:) seni tek bilen hatansa; peki...bir kez daha! dedim 2010 un son günlerinde. İyi ettim:)
Nasıl mutluysan öyle yaşayacaksın, tek şart seni mutlu eden başkasına zarar vermeyecek!
Zararı kendime olan alışkanlığıma dönmek, fikri çok belli ama bilmece gibi yazılar yazmaya teşvik ediyor.
Benden başka kimseyi ilgilendirmeyen ama üstü kapalı paylaşmaktan kendimi alamadığım coşkular bunlar.
Size hiç olmadı mı?
Öpüşmeyelim rica ederim...artık ayaklanıp koşmak istiyorum kollarına.
Saatlerce konuşmak, uykusuz kalmak, yıllardır süren bu adsız duyguyu çoğaltmak!
Bana kurulamayan cümleleri duymaya sabırsız, dinlemeyi özlediğim masallarıma kavuşma telaşındayım.
Madeleine Peyroux eşliğinde dalmak denize...köprü ışıklarını kovalamak. Beraberce kurulan hayallerin peşinden koşmak..
3-5 yıl daha çalsam ömrümden aynı şey için?...değmez mi!
Belki yarın elimden alınacak nefes almak özgürlüğü!
Bit pazarına nur yağdı.
En acayibinden ne varsa bu aynı şey yüzünden başıma gelen...bana hala iyi geldiği için bir kez daha:) ne ala....
Sarılmayın bana, tokalaşmayalım bile hatta..
Hasta etmeyin beni :(