GERÇEK ZORA GELMEZ. KONUŞURKEN DİNLE BİRAZ!... ÖDÜLLÜ KALEM, OSMAN DEMİRBAĞ YAZDI...
Geçtiğimiz günlerde bir tv kanalında usta oyuncu ile yapılan bir röportaja tanık olduk. Muhabir önce, "neden sürekli baba rollerinde oynuyorsunuz" diye garip bir soru ile başlıyor söyleşiye. Hemen arkasından da "sizin için eşcinsel diyorlar" ne diyorsunuz diye bombayı patlatıyor. Acaba tv?lerin ve gazetelerin magazin şefleri muhabir arkadaşları gerektiği gibi yönlendiremiyor mu? Ya da "bizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Siz magazin muhabirisiniz. Röportaj yaptığınız kişi kim olursa olsun siz bildiğinizi okuyun. Aklınıza geleni değil, ağzınıza geleni sorun" mu diyorlar...
Magazinci.com?un yazılarıyla defalarca ödül alan kalemi Osman Demirbağ, Türkiye?deki magazin muhabirliği kavramını yazdı ve çuvaldızı bu kez kendimize batırdı... MUTLAKA OKUYUNUZ...
- Haklıyım, deme sık sık, üstat!
Öğrencin de görsün, bırak.
Zorlama gerçeği:
Gerçek zora gelmez.
Konuşurken dinle biraz!
BERTOLT BRECHT
Halil Ergün, Türk sinemasının en ünlü ve en yetenekli oyuncusu? Yalnızca sinemamızın en önemli oyuncusu değil elbette. Hayata, ülkesine, çevreye, insan haklarına duyarlı bir insan? O meşhur söz var ya, hani herkes olur olmadık yerde söyler, "bir duruşu var" diye. İşte gerçekten de Halil Ergün'un bir duruşu var. Kendisini ülkesinden, dünyadan sorumlu tutabilen, politik bir tavrı olan sinemacı? Özgürlükten yana, hayata sol pencereden bakan bir insan.
Kısacası O sıradan değil, çok önemli bir oyuncu. Şimdi çok izlenen bir dizide baba rolünde ve bütün izleyicilerin bir kez daha hayranlığını kazanan biri?
Geçtiğimiz günlerde bir tv kanalında usta oyuncu ile yapılan bir röportaja tanık olduk. Röportaj, "Yaprak Dökümü" adlı dizi ile ilgiliydi önce. Muhabir arkadaşın, Halil Ergün gibi usta bir oyuncuyu röportaj için karşısına almışken farklı ve gerçekten merak edilen sorular soracağını beklerken hayal kırıklığına uğruyoruz. Flaş flaş flaş diye anons edilen ve "az sonra"larla merak uyandıran röportaj tam bir hayal kırıklığı yaşatıyor. Muhabir önce, "neden sürekli baba rollerinde oynuyorsunuz" diye garip bir soru ile başlıyor söyleşiye. Hemen arkasından da "sizin için eşcinsel diyorlar" ne diyorsunuz diye bombayı patlatıyor.
Halil Ergün soru karşısında soğukkanlılığını muhafaza ederek "bu soruyu duymamış olayım" dedi ve büyük bir olgunlukla diğer sorulara yanıt verdi.
Halil Ergün büyük bir sabırla dinledi bu düşünülmeden sorulmuş soruları ve yanıtladı anlayacağı dilden. Oysa Halil Ergün gibi usta bir oyuncu röportaj için sana zaman ayırmış. Üstelik sorulacak o kadar çok şey varken? Karşında politik tavrı ve geçmişi olan bir ünlü, 20 gün sonra genel seçimler var. Ülke en hareketli günlerini yaşıyor. Sivas katliamının yıldönümü, Hrant Dink cinayetinin ilk duruşması başlıyor. Sen ülke gündeminden bir haber olabilirsin. Böyle sorular sormak aklının ucundan bile geçmemiş olabilir.
Geçtiğimiz aylarda da buna benzer bir münasebetsiz soruya Hülya Avşar muhatap olmuştu. Hülya Avşar, Halil Ergün gibi sabırlı davranmadı. Soruyu sorana "seni bir daha görmek istemiyorum" diyerek tepkisini dile getirdi. Sonra bu konu uzun uzun tartışıldı medyada. Kim haklı, kim haksız?
Bir sorun var evet. Sorun magazin muhabiri arkadaşlarımızda mı yoksa magazin müdürlerinde mi bilmiyorum.
Kimin haklı olduğundan önce başka bir şeyin yanıtını aramalı bence.
Acaba tv'lerin ve gazetelerin magazin şefleri muhabir arkadaşları gerektiği gibi yönlendiremiyor mu? Ya da "bizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Siz magazin muhabirisiniz. Röportaj yaptığınız kişi kim olursa olsun siz bildiğinizi okuyun. Aklınıza geleni değil, ağzınıza geleni sorun" mu diyorlar. Öyle olmadığını bilmek istiyorum. O zaman sorun, muhabir arkadaşların kendilerini yeterince eğitmediği, yaşadıkları ülkeye, dünyaya, yaşanan olaylara karşı duyarsız olmalarından mı kaynaklanıyor? Kitap, gazete okumayan, sinemaya, tiyatroya gitmeyen, politikayla ilgilenmeyen, gündemi takip etmeyen, yaşamı yalnızca eğlence, müzik, deniz, ünlülerle istediği zaman görüşebilen ve bundan dolayı kendilerini saygın ve ayrıcalıklı kişiler olarak algılayan genç arkadaşlarımıza söyleyecek bir sözümüz olamaz bizim. Bunu yapması gerekenler onların şefleri ve müdürleridir. Yanlarında çalıştırdıkları muhabirleri yönlendirmeleri ve eğitmelidirler. Toplumda saygın kişi olmanın birinci koşulu ellerindeki fotoğraf makineleri ya da kameraları olmamalı.