HÜZNE BULANIYOR HER YANIM
Ey cesaret!
Ey huzur, güven ve yanılgı?
Bilgisayarın camında, yorgun yüzümü ve beyaz sakallarımı görüyorum.
Artık yeter. Dayanacak güç arıyorum, bulamıyorum.
hüzüne bulanıyor her yanım.
Hüzüne ve umutsuzluğa?
Umut ve umutsuzluk? Nasılda yan yana bekleşiyorlar.
Çok şey yazmak istiyorum. Parmaklarım klavyede dolaşıyor ama bir türlü doğru harfleri bulamıyor.
Kahretsin!
Sıkıldım iyice. Burada olmamam gerekiyor belki de. Ama nerde olmam konusunda da bir fikrim yok açıkçası.
Sahi ben nereye aidim? Doğduğum topraklara mı?
Kaç kez gittim.
Bana göre değil biliyorum. Her şey üstüme üstüme geliyor oralarda.
Şu an bulunduğum yer mi peki?
Hayır? Bin defa hayır. Burası da değil?
Nefes alamıyorum. Çok sigara içmekten değil ama. Nefes alamıyorum. Oksijen yetersizliğinden kalbim ya da beynim aniden duracak bir gün. Korkuyorum hiç istemediğim bir yerde ve yapayalnız ölmekten.
Beni bulduklarında iyi bir yerde olmalıyım. Yüzümde soluksuz kalmış olmaktan dolayı acı değil, ait olduğum yere doğru yolculuktan ötürü mutluluk olmalı.
Bu dünyada gün yüzü görmedi, demesinler arkamdan.
Mesela kitaplarımı ki çoğu eskidi artık. Ne zamandır yeni kitap almıyorum. Kitaplarımı bırakacağım birileri olmalı? Ödüllerim mesela? Başka vitrinleri süslemeli hurdacının eline geçmeden.
Paris'ten getirdiğim Lenin rozetleri ve eski madeni para koleksiyonum. Kesinlikle ortalığa saçılmamış olmalı.
Beni bulduklarında, elektrik veya musluk açık olmamalı. Hele ocak asla? Başkalarına zarar vermek istemem.
Balkondaki çiçeklere son kez su vermiş olmak isterim. Bazıları neredeyse benimle yaşıtlar. Hangi eve gitsem onları da yanımda götürdüm. Solmasınlar.
Herhangi bir caminin musalla taşında cansız bedenim yatsın istemiyorum. Başucumda sessizce bekleşenler de olmasın. Cenaze namazı falan da?
"Merhumu nasıl bilirdiniz" sorusuna hep bir ağızdan verilen "iyi biliiiiirizzzz" yanıtı beni hep güldürmüştür. Ne sorsunlar, ne yanıtlasınlar.
Ama toprağı seviyorum. Toprağa gömülmek isterim. Mezar taşı olmasa da toprakta olmak ve ona karışmak?
Evet. İşte gerçekten ait olduğumuz yer toprak. Geçenlerde yeni açılmış bir mezar çukuruna baktım uzun uzun. Bir insanın ancak sığabileceği, derince bir çukur? Sonsuzluk ve ölüm? Sonrası olmayan tek yer.
Arkamdan "ey yaşamı yiğitliklerle dolu insan" demelerini ister miydim acaba?
Yaşarken ne yiğitlik yaptım ki?
"Ey, yaşamı iyiliklerle dolu insan" deseler?
İYİLİK? Sanmıyorum. Yaşamım iyiliklerle dolu değil benim.
"Ey, yaşamı boş hayallerle dolu insan" diyebilirler ama.
Kendime haksızlık etmeyeyim. Üzülürüm sonra. Bazı hayallerim gerçekleşebilecek şeylerdi. Hatta küçük sayılabilecek bir kaçını yaptım da. Bazen, benim bile inanmadığım düşler kurdum. Bırakın gerçekleştirebilmeyi, hayalini kurarken bile zorlandım. Şimdi hangileriydi diye sormayın bana.
Ama hayal kurmak iyidir. Söylemedi demeyin. Sizin de denemenizden bir şey çıkmaz. Kafanız çalışır, ruhunuz beslenir. Ufkunuz genişler. Mesela bazı hayaller, yerinden kalkıp kitap karıştırmayı, haritaya bakmayı, ne bileyim, hatta deney yapmayı bile gerektirebilir. Bu arada bilmediğiniz pek çok şeyi öğrenebilirsiniz.
Bazı hayaller basittir. Biraz çaba harcansa gerçekleşebilir. Ya da sizin dışınızda birileri azcık çabalasa hayalinizi, gerçek oldu bilin.
Ama bundan daha önemlisi birinin hayallerini yıkmak? Canımı en çok acıtan budur.
Hayal kurmak kolay iş? Hava almak, su içmek kadar kolay hem de.
Ama kurduğun hayallere bir başkasını ortak etmek? Onu inandırmak ne kadar kötü, telafisi mümkün olmayan bir şey?
Yer yarılsın içine gireyim diye düşündüğün an, işte tam da bu andır.
Yapacak hiçbir şeyin yok çünkü. Gözlerinin içine içine bakacak gücün yok.
"Oldu bir kere, bağışla" demek ihanetle eşdeğer.
Böyle bir şeyi nasıl yaparsın. Üstelik sevdiğin birine?
Hadi durma. Şimdi, geçen uzun uzun baktığın boş mezar çukurunu hatırla. Bir tane de kendin için kaz. Çok derin kaz ama. Bu utançla ne kadar derine gömülürsen o kadar iyi.
Ey tanrılar! Bağışlanmayacak bir günah işledim.
Doğrudur?
İnsan günah işler.
Babanın günahı oğluna geçermiş. Ama benim babamın hiç günahı yoktu ki!
Peki bana kimin günahı geçti?
Ey tanrılar, ya da evrenin sahibi her kimsen sana sesleniyorum. Her akşam ettiğim duaların hiç kıymeti yok muydu gözünüzde?
Kabul ediyorum. Ben günahkârım. Ama benim günahımla neden sevdiklerim cezalandırılıyor?
Niyetiniz, ya da niyetleriniz değişsin artık!
Şanssızlıkları benim hayatımdan çıkarın. Görmüyor musunuz? Yalnızca ben değil çevremdekiler de zarar görüyor, onları da üzüyorum.
Eğer, bu hayalci ve maceraperest adamdan intikam almak istiyorsanız yanlış yoldasınız. Yönteminizi değiştirin. Ya da yalnızca beni cezalandırın.
Eğer bu kefareti ödeme sırası bana gelmişse, kefaretimi öderim, endişe etmeyin. Dedim ya ne kadar derin istiyorsanız o kadar derine gömdüreceğim kendimi. Toprağın en karanlık, en sessiz, en korkunç yerine gömsünler beni. Ama artık sevdiklerimle uğraşmayın. Artık öfkeniz yatışsın. Çevremdekilere iyi şeyler düşünün.
Bu acıları çekip çıkarın benim yüreğimden. Ruhumdan bu korkuları alın benim.
Ne kadar acı çektiğimi görüyorsunuz. Artık yeter. Daha fazla dayanamam.
Hemen şimdi durdurun öfkenizi.
Şimdi?