’’DEDEMİN GÖZYAŞLARI’’ FİLMİNİN GALASINDA GÖZYAŞLARI SEL OLDU
Sinema sezonu hızlı başladı. Halil Ergün ile Erkan Petekkaya’nın başrolünü üstlendikleri "Dedemin Gözyaşları" filmi filminin galası yapıldı. Dedemin Gözyaşları filmi duygusal sahneleriyle izleyen herkesi ağlattı
Tam bir yıl önce tam da bu günlerde Kanyon’da “Her Şeye Rağmen” filminin galasını organize etmiştim… Filmin başrolünde yine Erkan Petekkaya vardı…
Aylardan yine Eylül…
Gezgin LCV Evi Organizasyon’dan sevgili Turgut Çeber’in daveti üzerine ““Dedemin Gözyaşları” filminin galasında buldum kendimi…
Salonlar hınca hınçtı… Yeni sezon, yeni film olunca… Karşımda yine Erkan Petekkaya vardı, ama filmde bu kez “ağlatan” değil gazete patronu rolünde. Konuk oyuncu olarak başrollerden birini paylaşsa da, rolünün hakkını vermiş yine Erkan Petekkaya…
Film başlamadan Türk sinemasının çınarı, efsane oyuncu Halil Ergün ile selamlaşıyoruz… Bütün ilgi yine üzerinde… Salona zor geçiyor sevgi selinden dolayı…
Asıl başrol Halil Ergün çünkü….
Film daha ilk dakikalarda sürpriz bir sahne ile başlıyor…
Dede, oğlunu beklerken onların ölüm haberiyle sarsılıyor…
Kucağında bir bebekle öylesine kala kalıyor…
Büyüyor küçük Mustafa…
Büyüdükçe amansız bir hastalığın pençesinde olduğu anlaşılıyor… Yani lösemi… Yani “kan kanseri!”…
Küçük bir kasabada dede-torun musmuslu devam eden hayat, bir anda kabuslara dönüşüyor…
Halil Ergün, yine inanılmaz performansıyla sizi sinema sahnelerinin ta içine, kalbine çekip alıveriyor…
Elimi cebime atıyorum, bir anda…
Eyvah!, yanıma selpak mendil almamışım!
Salonda (bütün salonlarda elbette) gözyaşları, hıçkırık ve burun çekenlerin arasına bende karışıveriyorum.
Kim görecek ki! Ortam loş…
Ağlayan, ağlayana…
Lösemili küçük Mustafa’nın öğrenci kız arkadaşının hediye ettiği “Sihirli Piyono” kitabı sıkça girip çıkıyor sahnelere…
Filmin hikayesi aslında biraz da onun üzerine kurulu…
Mustafa, “sihirli piyano”yu kullanırsa, meleklerin arasına karışıp, ölen anne-babasına kavuşacak!
İyi ki ceket giymişim diyerek gözyaşlarımı usul usul ona kuruluyorum…
Ama durmak ne mümkün…
Bir sahneden diğerine geçerken ağlayan ağlayana…
Eylül’ün romantikliği desem, “Dedemin Gözyaşları” filmine, onun usta oyuncularına ve genç oyuncularına haksızlık olacak!
Ağlamayı, dahası insani kalmayı özlemişiz galiba gözyaşı dökerken…
Biraz da “dede” olduğumuz için mi diyelim…
TV ekranlarının ve Türk sinemasının “koca çınarı” Halil Ergün’ün bana en az “20 gram gözyaşı” borcu var!
Ama, filmin lösemili çocuklara yönelik duygusal teması, oyuncuların, başta Halil Ergün olmak üzere olağanüstü performansları nedeniyle “gözyaşı borcunu” sildim gitti.
Sinema emekçilerinin isimleri perdede akarken en kuvvetli alkışı onlara ben yaptım…
En içten, en helalinden… Tek kelime ile harika bir film çıkarmışlar ortaya…
Filmin yapımcısı, yazanı, yöneteni İhsan Taş’ı da ayrıca kutlamak gerek… diğer yapımcı Oktay Öndeşi de elbette…
“Dedemin Gözyaşları” filminde Halil Ergün, Ali Kürşat Uzun, Cem Kılıç, Seda Tosun, Turgay Tanülkü, Ali İpin, Aliye Uzunatağan filmi sürükleyen diğer önemli oyuncular.
Erkan Petekkaya konuk oyuncu olarak yer aldığı “Dedemin Gözyaşları” filminin galasına katılamadı çekimler nedeniyle.
Ama geride bıraktığımız son bir yıl içinde “önemli roller” üstlendiği benim bildiğim en az 4 sinema filmine destek olarak alkışı hakediyor…
Küçük Mustafa mı? Olağanüstüydü… Muhtar’da, köyün ileri gelen “dayanışmacı” delikanlı dedeleri de…
Halil Ergün’ü, yani “ağlatan Dede”yi ilk gördüğüm yerde alnından öperek kutlayacağım zaten…
Film galasından çıkarken davetlilere verilen, film afişinin yer aldığı karton çantadan çıkan “yeşil bitki çayı” ile, filmin diğer önemli “başrolü” “Sihirli Piyano” kitabının hem de “İhsan Taş imzalı” olarak çıkması, gecenin en güzel düşüncelerinden biriydi…
Ağlamak güzeldir… İnsanidir öncelikle… İnsan olduğunuzu, duyarlı olduğunuzu hatırlatır bünyeniz size…
Ve de “lösemili çocuklara” hayat vermek için çabalayanların da aslında ne kadar değerli, önemli olduğunu hatırlatır size…
Ağlamak mı istiyorsunuz?
O zaman hep birlikte, ailecek “Dedemin Gözyaşları” filmine gidin derim…
Ama, yanınızdan selpak mendili eksik etmeden…
Biraz bolca olsun…
Sürpriz sonları sever misiniz o kadar göz yaşından sonra!
O zaman, “yaşasın hep çocuklar”…
İyi ki sinema var…