KARŞI KIYI’DAN TÜRKİYE’YE BAKMAK-2: "KORSANLAR" ETRAFIMIZI SARDI!
"Korsanlar!" Çığlıkla birlikte şehrin merkezini çevreleyen devasa duvarlarla korunan Kale’de büyük bir hareketlilik başladı. Şövalyeler, Kalenin stratejik noktalarındaki yerlerini hemen aldılar. Savaşa katılamayacak olan kadın, çocuklar, ve yaşlılar hızla mahzenlere, korunaklı alanlara doğru yol aldılar". Rodos Kalesi, Korsan gemisinden atılan ve büyük bir top gürültüsüyle sarsıldı!
Korsanların Kaptanı, Kaptan-ı Ala Ati, Rodos’u fethetmeye, adını tarihe yazdırmaya kararlıylı. Kaptan Ati’nin her emri, yardımcı kaptan Arf’ın emir tekrarıyla Rodos Kalesi’nin duvarları defalarca top gülleleriyle dövülmeye başlandı...
Rodos Kalesi’nin şöhreti de duvarları da yüksekti... Efsane Şövalyeler yıllardır korudukları gibi, Rodos’u, Korsanların Kaptanı, Kaptan-ı Ala Ati’ye teslim etmemeye kararlıydı!
Şövalyelerin arasına katılmak için zırhımı kuşandım, kapıya dayandım!
Toplar bir kez daha sarstı yıkılmaz denilen o kale duvarlarını...
Kapıdaki bir grup şövalyelerle birlikte her birimiz ayrı yöne savrulduk!
“Bu savaşta nerden çıktı böyle! Hani geziye gelmiştik Rodos’a” dedim içimden.
Her yerimi ter basmıştı! Telefonun zil sesiyle uyandım!
Telefondaki yan oda komşum “journalist” Caner Budak’ın sesiyle kendime geldim!
“Atilla Başkan 5. Kat salonunda Rodos’a çıkmak üzere hepimizi bekliyor!”
Vay, be!
Ohhh be, Demekki bu bir rüyaymış! Neyse, rüya olsun savaşmaktan iyidir.
Çağatay rehber ne yaptım sen bize bir günde böyle!
Demekki bize bir ay böyle tarih anlatsan, Kanuni gibi Dünya’yı fethetmeye çıkmayan namerttir!
Hızlı bir kahvaltıdan sonra, rüyamıydı, değilmiydi anlamak için bir denizin ufkuna bir gemimize baktım. Gemi, korsan gemisi değil! İzmir Limanı’ndan hareket ettiğimiz Celestyal Nefeli Gemisi’nin ta kendisiydi.
Üstelik görünen de Rodos’tu, ortada da çok tarihi eser vardı ama “savaş esintisi”nden hiç bir eser yoktu.
Adaya akın edenler de asker değil, kadınlı- erkekli, çocuklu 71 milletten turistlerdi...
Anonslarla birlikte gemiden çıkmak için kartlarımızı (eletronik pasaportlarımızı) okutup Rehberimiz Çağatay’ın ardına düşerek, St. John tarikatı tarafından kurulan ve bugün dünyada en iyi korunmuş Ortaçağ kasabalarından biri olan Rodos’ta, şövalyelerin izini ve Osmanlı’nın uzun hakimiyeti sonuda bıraktığı eserlerin izini sürdük.
Dünyanın 7 harikalarından biri sayılan Rodos Heykeli’ne selam vererek eski şehrin içine doğru yol aldık.
Şövalyeler Üsdatlar Sarayı’nın önünden geçip, Kanuni Sultan Süleyman’ın inşaa ettiği “Süleymaniye Camii’nin önünden geçip, Şövalyeler Sokağı’na doğru yol aldık.
Sokakta duran bir şövalye zırhlı kıyafetiyle “hatıra fotoğrafı” çektik.
Bacak boyu 120 Cm olan manken-şarkıcı Ece Gürsel, 160 cm boyundaki şövalye kıyafetine bakıp pek bir keyiflendi. “Ayol bu beni bile koruyamaz!”
Ortam, tarih ve savaş izleriyle doluydu.
Her şey tıpkı yüzyıllar öncesindeki gibi “donup kalmıştı” sanki.
Rodos’a ve Yunan Adalarının her birine gemilerle günde 10 binin üzerinde dünyanın her ülkesinden turist akın ediyormuş!
Neden etmesin ki!
Adamlar, bulduklari tarihi eserleri evlerinin duvarlarına gömüp ev yapmamış. Aynen korumuş.
“Arabalarımız yıpranıyor” serzenişlerine uyup, kaldırımları asfaltlamamış! Her bir taşını sahiplenip olduğu gibi olduğu yerde bırakmış...
Turisti, “ister bir daha gelsin, ister gelmesin!” mantığıyla hareket edip, fahiş fiyatlarla kazıklamamış. Fiyatlar sabit, listeli. Pazarlık payı en fazla %15...
Otelleri boş, plajları boş, restaurantları müşteri bekleyen Bodrum’dan kalkıp bu seyehate katılıp, tespih taneleri gibi peş peşe hareket eden otobüslerle Yunan Adalarının tıklım tıklım halini görünce inanın çok üzüldüm. Güzel ülkem bunu haketmiyor diye.
Dünyadaki ülkeler, uluslar, geçmiş tarihinin kendisine kattığı değer ve ekonomik değerlerle yükselirken, biz gömdüklerimizin ve koruyamadıklarımızın “utancıyla” turist bekliyoruz.
Gelinen noktada, yönetenler kadar olmasa da hepimizin bir parça katkısı olsa gerek.
En çok da para hırsıyla yanıp tutuşanların tahribatıyla, “daha çok turist bekleriz Azizim”...
Sorunlar çok, Güneş kızgındı, tepeden bakıyordu hepimize.
“Serinlesek mi!”
Rehberimiz Çağatay’ın bizi duymuş gibi “2.5 saat serbestsiniz” açıklamasıyla kendimizi Rodos’un en güzel sahili olan Faliraki plajına atıyoruz. Deniz ve kum muhteşem ama, deniz suyu bırakın serinletmeyi, “hamam suyu gibi” mübarek.
Sahilde, Star TV’nin magazin program Star Life’ın haber müdürü Oktay İnci’nin “sualtı kamerasına” takılıyoruz.
Adam, doğuştan “Paparazzi”, Yunan Adaları’nda bile boş durmadı.
Beni de “Su Tanrısı Nurettinos” yaptı sağolsun...
Vakit geldi, yine toplanma zamanı...
Ama o da ne! Dakikliğiyle bilinen rehberimiz Çağatay hala yerinde yok.
Başına bir şey mi geldi endişesiyle “Olmadı Çağatay” diyerek, ona göndermeler yapan bir video klip çekiyoruz.
Çağatay 10 dakika rötorla, yanında mazereti Ece Gürsel ile ufukta beliriyor.
Pek de mahçup, sevsinler!
Çağatay böyle yaparsa, oooo yarın bu grubu kim toplayacak!
Gülüşmelerle, özürlerle Gemimize dönüyoruz...
Yine yemek arası ardından güzel bir defile olacak.
Modacı Burcu Aynur’un defilesini izleyeceğiz gemideki tüm yolcularla birlikte.
Atilla Kaplakarslan ile eski milli manken Aylin Arasıl bütün günü hummalı bir çalışmayla geçirmişti biz Rodos’u gezerken...
Defilenin güzel olacağı belliydi. Sürprizini merak ediyorduk...
Modacı Burcu Aynur, iddialı kıyafetleriyle Ege Sularını fena köpürttü. Alkışların en güzelini aldı.
Defilenin sonunda Baş manken Ece Gaürsel ile modacı Burcu Aynur’un açtığı , kırmızı-siyah renkteki ve Ayyıldız’la süslü “Terörü lanetliyoruz” pankartındaki yaratıcılık yine Atilla Kaplakarslan imzasını taşıyordu...
Yunan Adaları’nda 30 Ağustos gecesi 10. Yıl Marşı çaldırmak, ellerde Türk-Yunan bayraklarıyla “barış mesajları” vermek her babayiğidin harcı olmasa gerek.
Bravo sevgili Atilla Kaplakarslan... Bunu da yaptın ya! Sana denizde ölüm yok!
İlerleyen saatlerde Kamarama çekilip “karşı kıyıdan” sevdiklerime el sallayarak, yeni güne SANTORİNİ’de uyanmak üzere mışıl mışıl bir uykuya dalıyorum...
YARIN: AH SANTORİNİ, VAH SANTORİNİ!