KARŞI KIYI’DAN TÜRKİYE’YE BAKMAK-3: AH SANTORİNİ VAH SANTORİNİ!
Dört gün süren Yunan Adaları gezisi. Kültürel ortak özelliklerin hüküm sürdüğü iki ülke arasındaki fark ne? Yunanistan nüfusundan bile fazla turist ağırlarken, Türk turizmi neden kan ağlıyor? Yunan Adaları’nın büyüleyen özelliği ne? Genel Yayın Yönetmenizin Nurettin Soydan, gitti, gördü, gezdi ve yazdı. İşte bir solukta okuyacağınız Nurettin Soydan’ın, Yunan Adaları gezisiyle ilgili izlenimleri. Soydan, bugünkü yazısında Santorini adasını yazdı.
“Dear Passengers! Ladies and Gentlemen!”
Geminin direktörü Bruno’nun her sabah bu sözlerle başlayan anonsuyla güne uyanıyoruz. Tabi aynı anonsların Türkçe’si de peşisıra geliyor.
Yeni durağımız, Nektarios Rigas kaptanlığında Yunan Adaları’nın en gözdelerinden biri olan Santorini Adası...
Ege’ye göz kırparak kahvaltımızı yaptıktan sonra muhteşem manzarasıyla karşımızla duran volkanik Santorini Adası’na çıkmak için geminin sosyal alanlarında gelecek komutu bekliyoruz.
Ekibimizde üç de “ağır abi” var. Yakışıklı hukukçu, sıkı Galatasaraylı Av. Edip Önder, İstanbul Sağlık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgül ve Merter Kızılay Şubesi Başkanı Ercan Tan... Tabi 40 yıllık dost Dr. Erol Şeref’i de unutmamak lazım.
Santorini Adası gezisi güzel ama bir o kadar zor olacak gibi görünüyor. Çünkü Ada’da liman yok. Gemiler adanın 1 mil kadar açığında demirli. 300 metre derinlikten dolayı gemi limanları yapılamıyor. Bu nedenle 150 kişilik Motor-teknelerle adaya ulaşacağız.
Adaya isteyen teleferikle, dileyen otobüsle ya da Eşek sırtında Z kavisler çizerek zirvede bulunan yerleşim alanlarına ulaşabilir. Yaya yürümek her baba yiğidin harcı değil!
Bu turdaki Rehberimiz genç Mahmut olacak... Athinios Limanı’nda bizleri bekleyen klimalı araçlarımzla yolları tıpkı “Zorro”nun “Z”si gibi dönen Santoroni adasının zirvesine doğru çıkıyoruz. Rehberimiz mahmut yolculuğunu zorluklarını ve karşımıza çıkacak güzelliklerden sık sık dem vuruyor. Volkanik Ada’nın insanı büyüleyen üç boyutlu görüntüsü, sizin adaya demir atmanızın önüne geçemiyor.
Ama başımızda rehber ve grup olarak hareket ettiğimiz için bu duygulardan hemen sıyrılıveriyoruz. Çünkü gezilecek, görülecek daha çok yer var. İlk durak Fiya köyü. Ardından Firostefani ve İmerovigli köylerinden geçip, Ada’nın merkezindeki Oia’ya ulaşıyoruz.
Gelmeye, görmeye bir sürü zahmete değermiş gerçektende. Rehberimiz Mahmut, Santorini’deki 625 şapel’den ve mimari yapısından söz ederken, adaların genel yapısına mahsus “sahip çıkma, tarihi ve doğayı korumanın”, burada bir yaşam tarzı olarak yıllar yılı hüküm sürdüğüne tanıklık ediyoruz.
Her yer tablo gibi, her yer mavi kubbeli kiliseleriyle türünün tek ve son örneği... Santorini’nin Daracık sokakları, bizim Bodrum Barlar Sokağı gibi. İnsanlar birbirlerine yaslanarak, adeta sürtünerek geçiyor. Kimse rahatsız değil gördüklerinden ve daracık sokaklarından...
Santorini, Yunanistan iflas ettiğinde merkez hükümetten yardım talebinden bulunmayan iki adadan biri. Diğeri ise meşhur Miykanos... Çünkü hemen her gün yerleşik nüfusunun dört katı, 10 binin üzerinde turist çekiyor iki ada da... Yani para basıyorlar adeta... Buralarda kriz-mıriz hak getire.
Santorini’de yaşam sürenlerin en büyük sıkıntısı su... Mimari yapıları, yüzyıllar boyu yağmurlardan veya ağaçların “çiğ”lerinden elde edilen suları kullanmaya yönelik olarak tasarlanmış. Hayat, doğanın sunduğu şartlara göre dizayn edilmiş. Bizdeki gibi “Doğa bize uysun” mantığıyla hareket edilmemiş. Doğanın dengesiyle oynanınca da sonuçlarının facialarla, affetlerle süre geldiğini hep acı deneylerle öğreniyoruz ama, akıllanamıyoruz bir türlü! Bazı Adalarda, içme suyu dışındaki suyu denizden arıtarak kullanıyor. Mesela Santorini’deki plajlarda duş musluklarından tuzlu deniz suyu akıyor ama hiç itiraz edene rastlamadık!
Santorini Adası’nı gezerken muhteşem manzarasını önce hafızalarımıza kazıyor ardından da Akıllı Telefonlarımızın hafızlarında ölümsüzleşiyoruz... Hemen her turist bizim gibi vaktinin büyük bölümünü karpostal tadındaki ada manzarasında bol bol fotoğraf çektirirken harcadı.
Bir buçuk saatlik serbest zaman diliminde kahvemizi yudumlayıp, ara sokaklarında serinleyip nefesleniyoruz... Adanın büyüsü bizi bırakmak istemese de rehberimiz Mahmut bizi toplamakta kararlı. Neyse eksiksiz toplanıp adanın en ünlü şarabını üreten yere doğru yol alıyoruz. Mekan olağanüstü. Tadımlık üç şarap kadehinden sonra Ada’nın tepeden muhteşem manzarasını izlemeye koyuluyoruz. Mahmut şarabı içtikten sonra yüzlerce metre aşağıdaki uçuruma kazara (varsa) düşenlerin sayısını vermedi ama! Alacağı olsun...
Yeni durağımız eski bir balıkçı kasabası olan Perissa. Santorini’nin en güzel volkanik plajlarına sahip bir cennet köşesi. Burada zaman güzel geçecek, bes belli...
Karavan Curises’un Patronu Bay Luigi, “Engelsiz Yaşam Vakfı’nın özel misafirleri” için, bölgenin en klas Beach’inde yemek ziyafeti vermeyi ihmal etmiyor. Gelsin pizzalar, Kalamakiler, köfteler... Ardından gelsin, deniz, kum ve güneş... Oh ne ala!
Perissa’nın denizi de muhteşemmiş. Serinliği ise tıpkı Çeşme’nin denizi gibi... Saatler süren bu maceraya sevgili Atilla Kaplakarslan bir de yönetmenlik yaparak XXL enerji içeceği için yabancı mankenlere bir de reklam çekimi sığdırıyor.
Show TV’nin Cumartesi ve Pazar Sürprizi programlarının editörü sevgili Müslüm Demirci de fırsatı kaçırmıyor tabiki. Mikrofonu yabancı manken kızlara verip “Merhaba Pazar Sürprizi” dedirtmeyi ihmal etmiyor... Bu arada programın gönüllü muhabirliğini de Ece Gürsel yaptı.
Armudun sapı, üzümün çöpü... Bize de yıllarda aklımızdan silinmeyen Maradona’nın o meşhur sözü “Maraba Televole” demek kaldı.
Aklımız Santorini’nin büyülü manzarasında, bedenimiz Perissa’nın buz gibi denizindeyken, toplanma “düdüğü” çaldı yine. Hedef, gemiye gitmek üzere eski Fira limanı.
Her güzel yolculuğun bir sonu olsa gerek. Tadımlık Santorini turunun diğer bölümleri için yaklaşık yarım saatten fazla kuyrukta bekledikten sonra Teleferiklerle Ada’dan inmeye başlıyoruz.
Gemiye vardıktan sonra fantastik bir akşam yemeği bizi bekliyor olacak. Masada, gazeteci arkadaşalır Müslüm Demirci, sevgili Caner Budak, eğitimci iş kadını, Kare Ana Okulları’nın sahibi Ayten Gümügen ve The Amerikanos Harika Rogers var... Yemek sonrası ise Moonlight’ın fanstastik bir iç giyim defilesi izliyoruz.
Baş manken Ece Gürsel ile Modacı Burcu Aynur, Bay Luigi, Bruno, geminin kaptanları en ön sırada “baş izleyici”. Gerçektende Rio Karnavalının mini bir örneğini izliyoruz Gemi’de...
Kamarama geçtikten sonra, odama bırakılan yarının programına göz atıyorum.
Kalkış, sabah 06.30. Hareket saati 07.30... Gezimizin son durağı Lavrion Limanı, oradan da karadan araçlarla başkent Atina olacak. Uyumak gerek...
YARIN: ZEUS BENİ DUYAR MI!