ALİ ÖZTÜRK?ÜN ARDINDAN...
Sanat dünyasındaki iç içelik, mesleğin gereklerini yerine getirirken "sınır"ları korumak hiç de kolay değil.. Ali Öztürk?ün ölümü ve cenaze töreni, bu sınırı koruyan ender gazetecilerin olabileceğini ve gerçekten sevilebileceğini gösterdi...
Hastalandığı gün yazdığım bir yazıda "Herkesin bir Ali?si olmalı" demiştim Ali Öztürk için.
Rahatsızlıktan sonra mecburen çekildiği evinde geçirdiği günler bile, "bıraktığı boşluğu" açık seçik gösterdi herkesi...
Kimi görsem, kiminle karşılaşsam, istisnasız herkes Ali Öztürk?ün sağlığını soruyor, onu evinde ziyaret etmek istediğini söylüyordu..
Kuşkusuz, Ali Öztürk?ün son günlerde içinde bulunduğu durum, bir dostunun, gazeteci, sanatçının onu yakından bir kez daha görmesine engeldi...
Magazin Gazetecileri Derneği Yönetim Kurulu olarak, son haftalarda "Ali?ye moral ziyaretleri" yapma kararı aldık...
Bunu her hafta sıklıkla yaptık...
Milliyet Yayınları ve Sabah Gazetesi?nde, ATV?de birlikte çalıştığım, MGD?nin yönetiminde birlikte görev yaptığım Ali?mi, ölümünden kısa bir süre önce son kez gördüm...
Tanıyan, tanımakta zorluk çeken bilinç düzeyindeyken...
Caner Budak, Metin Coşkun, ve hastalandığında birlikte tavla oynadığı Yüksel Aytuğ, eski mesai arkadaşı Nurcan Sabur ve Kenan Özyurt ile birlikte...
Gözleriyle uzun uzun süzdü bizleri...
Konuşamıyordu ama yüreğindekileri anlamak mümkündü Ali?nin...
Yanına oturduğumuzda, "sım sıkı sarıldığı ellerimizi" bırakmak istemediğinde, hepimizi içten içten ağlatmıştı Ali Öztürk...
Ölümünden iki gün önce, biraz moral olur diye Çanakkale tarafına gönderildiğini öğrendim.
Bir gün sonra da ölümünü...
İnsan olarak ve onu çok seven arkadaşlarından biri olarak üzerime düşeni yapmaya koyulduk.
Bütün çabaların, Ali?yi geri getirmeyeceğini bilerek...
Levent Camii?nde yapılan cenaze törenindeki kalabalık, Ali Öztürk?ün ne kadar sevildiğini gösteren bir tabloydu...
Sanat dünyasındaki iç içelik, mesleğin gereklerini yerine getirirken "sınır"ları korumak hiç de kolay değil.. Ali Öztürk?ün ölümü ve cenaze töreni, bu sınırı koruyan ender gazetecilerin olabileceğini ve gerçekten sevilebileceğini gösterdi...
Bülent Ersoy, hem camiide, hem mezarına başına kadar giderek gözyaşı döküyordu Ali Öztürk için...
Mustaf Sandal, Göcek?teki tatilini yarıda keserek cenaze töreni yetişmişti...
İbrahim Erkal, tabutunu omuzlarken gözyaşlarına hakim olamamıştı, gazeteci meslekdaşlarım gibi...
Mahsun Kırmızıgül, siyahlar giyerek mateme tutulmuştu Ali için...
hem Camii?de hem de mezarı başında, saatlerce bekleyerek, gidişini kabullenmek istemeyen sanatçılardan biri oldu Mahsun...
Sibel Can, "Can?ı gibi sevdiği" Ali?nin bıraktığı boşluğun derinliklerinde ağlamaklıydı...
Osman Yağmurdereli, "çok sevilen bir gazetecinin" cenaze töreninde, "ölümü neden bu kadar düşünmediğimizi, hayata neden anlamsız koşuşturmacalarla asıldığımızı" anlatmaktaydı...
Starlık kaprislerini herkes gibi yapan, ama Ali?yi hiç "hayır" demeyi bilmeyen İbrahim Tatlıses bile üzüntüsünden gerçekten diz çökmüştü camii avlusunda...
Sabah Gazetesi?ndeki son çalışma arkadaşlarının acısını tarif etmek zordu...
Ya biri kız, biri erkek iki çocuğunun ve eşinin derya olan gözyaşlarını anlatmak...
Ali?yi sevgi selindede son kez uğurlanırken görmek, bir teselliydi belki onlar için...
O?nunla çalışma zevkini yaşamış ve hep "bir Ali?m olsun" diyerek hayıflanmış biri olarak, gidişinin, ölümünü hiç ama hiç kabullenmedim arkadaşımın...
Tıp kı, cenazesine yetişemedikleri için, hayıflanan, üzülen diğer dostları gibi...
Bir dostu, yüreği sevgi dolu gerçek bir gazeteciyi kaybettik...
Yeri dolarmı diyenler, çok ama çok bekleyecek yeni Ali?lerin mesleğe gelmesi için...
Ruhun şad olsun...
Yelpaze?de açılan "Aile Fotografımız"dan, bir yaprak daha soldu...
Bir yaprak daha düştü acımasızca ve zamansızca...
Önce, sevgili Sabit Arı...
Ardından, ömrünü usta kaleminin mesaisine harcayan Sadık Mantık...
Şimdi de, sevgili Ali Öztürk...
Tanrı "çok sevdiklerini, iyileri yanına bu kadar genç ve çabuk alıyor"sa...
Onların sevenlerine "haksızlık" etmiyor mu acaba?