BİR ÜLKENİN, YEDİ TEPELİ BİR DİYARINDA, ?BANA HİÇBİR ŞEKİLDE, HİÇBİR ŞEY OLMAZ? DİYEN, SESİ GÜZEL İMPARATOR YAŞARMIŞ!
Bir Pazar akşamı Yıldızlı semalarda dans ederken, ?taşa? çarptı, ayağı kaydı!
Başındaki ?İmparatorluk? tacı, biraz yana kaydı?
İçinden ?10?a kadar? sayarak, bütün duaları okudu ve ?kazasız belasız? ayağa kalktı!
Etrafındaki ?şakşakçıları? tarafından yine çılgınca alkışlandı!
?İmparatorum çok yaşa! İmparatorum çok yaşa!?
Ne olduğunu anlamadı!
Yoksulluğu, gençliğinin en dinamik dönemlerinde "iliklerine kadar" hissederek büyüdü.
Hayalleri vardı?
İnşaat iskelelerinde sesini açarken bile, demirleri "hayallerini örer gibi" ördü, bilendi?
Ayağındaki kundurayı, Anadolu'dan, Avrupa yakasına giderken "düşürdü", bir daha geriye dönüp giymek istemeyecekmişçesine?
Bir türkü çığırdı, geleceğini kurmak istercesine ve yürüdü o gün, bugün o yollardan?
Ama gidecek ve kat edecek daha çok yolu vardı?
Toyluk günlerinde bir haber uğruna "gazete basmaya" bile kalktı, ama oturdu oturduğu yere? Ve bunu "toy kabadayılığının" sayfaları arasına ekledi...
Koltuksuz yürümektense "hatırlı dostlar" edinmenin raconunu da, ergenliğe geç kalan toy delikanlılığının mükâfatı olarak gördü?
Gün geldi horlandı, gün geldi zorlandı sahne merdivenlerinin her basamaklarını tırmandığında.
Ama her defasında "yeni bir şey katarak" hayatına, hayatımıza sesiyle katılan "Son Urfalı" oluverdi?
Kasetleri milyonlar sattı, uğruna camlar kırıldı İMÇ kuyruklarında?
Sevgililer edinmeyi, manşetlerden inmemeyi, kendisinden "öncekilerin" hayatından kopyalar çekerek bir bir öğrendi?
Kendisine kesilen "raconlar" onu hep hayata karşı bileyledi...
Günü geldiğinde, karşı konulamaz yükselişini "yedi cihana" İmparator olarak kabul ettirdi?
"Racon kesen" O oldu!
Milyonlarca hayranını kalbinde bonkörce biriktirirken patronluğa soyundu?
İş de ayırmadı, hesapta yapmadı ekonomik trendler içinde boğuşurken?
Yanında "anlı şanlı diplomalı" profesyoneller de bulundurdu? Ama hep "bildiğini" okumaya devam etti?
Yüzlerce kişiye iş imkanı sağlarken patronluğun cilvelerini de öğrendi?
Gün geldi kriz zamanları çalışanlarıyla gerçekten "ağladı", gün geldi patron gibi davranarak maaşları takside bağladı?
Devletten tam üç kez aldığı "Vergi Krallığı" madalyonlarıyla haklı olarak hep gururlandı? Polis zoruyla elleri önünde kelepçeli bağlanırken de "içten içe" ağladı?
Yıllar yılı içine akıttığı bu ağlamaları, her defasında dışa vurduğunda, kimse hangisi gerçek, hangisi "rol" anlamadı!
Hırs iktidarının yürüyüşünde sıkça hatalar da yaptı, ama hep hoşgörüyle karşılandı?
"Çeteleşmekten" yargılanırken devletine, medyanın eleştiri bombardımanına tutulduğunda, sevenlerine sığındı!
Hiç ama hiç yılmadı!
Tek kişilik ordusuyla "medya plazalar"dan medya emekçisi bile kovaladı!
Hatasını kabul edip özür dilediğinde bile "gerçekten affeden" olmadı, olamadı?
İmparatorluğunun sınırlarında, çalışıp gidenlere hayatı bazen "göstererek" bazen de "karda yürüyüp izini belli etmeden", cehennem hayatı yaşattı?
Onların yaşam alanlarını daralttı!
"Tek kişilik" dünyası hiç olmadı! Aşklarını sonuna hep kadar yaşadı? Kimi zaman köşe bucak saklandı, kimi zaman aşkı uğruna adliye koridorlarında sabahladı!
Terkeden oldu genellikle... Terkedildiğinde de asla kabullenmedi terkedildiği gerçeğini...
Sesiyle milyonlara bağlandı? 1999'da "sahnelere veda edeceğini" dese de? Tahtına taliplilerin sayısının çoğaldığını gördüğünde, bu kararında geri adım attı!
Ne çektiyse dilinden çekti?
Belinden düşürmediği ruhsatlı silahının yerini, son yıllardaki gibi "şov ekranı" aldı?
Kimini kalayladı, kimin "payladı"? Nasibini almayan kalmadı?
El öpmeyen yeni yetmeleri, sesiyle değil polemikleriyle "tahtına göz koyanları", yıllar yılı sürüm sürüm süründürdü!
Ve "büyüklüğüne" biat edenleri "el öptürerek", "şov sarayında" ünvanlandırdı!
Bir günde "Veliaht" ilan edip, bir gün sonra "azad" ettiklerini, bilerek havalandırıp parmağında salladı.
Tahtına göz koyanları da "kara listeye" aldı?
Gençliğinin uçsuz bucaksız çayırlarında bindiği "at"ların yerini, şöhretinin dorukalarındayken lüks arabalar, uçaklar aldı...
Bindiği at hiç hatırlanmadı ama, "Ben leş ata binmem" sözleri yakın zamanlarda hafızalara iyiden iyiye kazındı!
İmparator, yıllar yılları kovalarken kendini geliştirmeyi unutmadı?
Kimi zaman başyazar, kimi zaman "siyasette" olmasa da en değme siyasilere taş çıkardı.
Kaybetmeyi anladığında siyesetten "geri çekilmeyi" ustalığının bir parçası saydı?
İmparator, imparatordu, kaybedemez, kaybetmeyi göze almaya hakkı olamazdı!
Servetini yatırımlara dönüştürüp, iş sahaları açtığında?
"Oxford"u bile olmayan Şanlıurfa'ya eğitim kurumları açtığında?
"Köprüler yaptırdım, gelip geçmeye" dediğinde yürekten alkışlandı?
Kendisine yapılan haberler uğruna bazı medya çalışanlarının "ekmeğiyle" oynadığında, maiyetindeki birine veya bir sanatçısına yaptığı "iyilikleri", "büyüklük" dürtüsü içinde ekranda ballandırıp (!) dillendirdiğinde ayıplandı!
Gücünden, kudretinden korkup sinenlere karşı, sesini daha çok yükseltmeyi, "imparatorluğunun", bir "gücü, erdemi" saydı!
Bir Pazar akşamı Yıldızlı semalarda dans ederken, "taşa" çarptı, ayağı kaydı!
Başındaki "İmparatorluk" tacı, biraz yana kaydı? İçinden "10'a kadar" sayarak, bütün duaları okudu ve "kazasız belasız" ayağa kalktı!
Etrafındaki "şakşakçıları" onu yine çılgınca alkışlandı!
"İmparatorum çok yaşa! İmparatorum çok yaşa!"
Ne olduğunu anlamadı!
"Televizyon çok güçlü bir silahtır. Onu doğru kullanmazsan bir gün sana döner, seni vurur"
sözlerini hatırlatan hiç olmadı?
Bir varmış? Bir yok muş!
Bir ülkenin, bir yedi tepeli baş döndürücü diyarında, "bana hiçbir şekilde, hiçbir şey olmaz" diyen, sesi güzel İmparator yaşarmış!
Bir varmış? Bir yok muş!