BU YIL ALTIN PORTAKAL?LARDAN BİRİ, AYŞE ÖZYILMAZEL?E VERİLMELİ! NEDEN Mİ?
22 Eylül 2006 Cuma | 12:28
Magazin muhabirleri yok ya... Ortalık süt liman... Festival ile ilgili ilk yazımda belirtmiştim... Magazinciler olmadan hiç bir etkinlik parlamaz diye... Aynen öyle... Portakal kültür etkinliğine dönüştü. Belki de, Festival?i böyle düşleyenlerin hayalleri böyle. Nurettin Soydan yazdı...
Elbette Festivalin favorileri de vardı her yıl olduğu gibi...
Ömer Uğur'un "Eve Dönüş", Zeki Demirkubuz'un "Kader"i, Nuri Bilge Ceylan'ın "İklimler" , Orhan Oğuz'un "Aura"sı, Derviş Zaim'in "Cenneti Beklerken" ve "Takva" favoriler filmler arasında...
Altın Portakal'daki Film galaları seyirci açısından bereketli geçiyor...
Aslında "davetli seyirci" ağırlığı var demem daha doğru olacak...
Bir çok filme, başka filmleri de izleyebilen oyuncuları görmek güzel gelişmeydi Antalya'da...
Gani Şavata ile rol arkadaşı Töre Anadolu, bu konuda başı çekti hep..
Her film galasını izlediler...
Sinemanın yenileri ise zaten kaynaşmakla meşgül...
Birol Ünel'i saymazsak eğer... Varla yok arasındaydı, ama her yerde Birol Ünel vardı yinede...
Jet isteyip de gelmeyen Foreeman'ı, Festivale gelmeyip, sadece oynadığı reklamla Türkiye'de tatlı bir hava estiren Salma Hayek'i biz zaten unuttuk...
Keşke diyorum, gelecekleri çok çok önceden açıklanmasaydı!
Malum, star sanatçıların sağı-solu belli olmuyor...
Onların ruh halleri git-gellerle meşgül...
Altın Portakal'a katılan genç oyuncular arasında rekabet değil kaynaşma var...
Vildan Atasever ile Özgü Namal, Yelda Reynaud ve diğer genç oyuncuları görmelisiniz davetlerde, partilerde...
Daha dün gece, Hilside Su Otel'deki partide yapışık üçüzler gibiydiler...
Aralarından su sızdırdıkları yok...
Aman aman nazar değmesin!
Vildan Atasever'i bir hayli havalanmış buldum... İlk yıl ödül kazanmanın havasıyla, ikinci kez Portakala katıldığı için mi bilinmez.
Bu havalar mahveder insanı demiş şair!
ORTAM BUZ, HABER REKABETİNDE YOKUZ
Sanatçılar kaynaşırken, asıl kaynaşmama medya mensupları arasında yaşandı...
Ortam buz gibi! Malum, festivali halka bu yıl kültür sanat muhabirleri duyuruyor!
Selam yok, sabah yok... İşin ilginç tarafı, bizlere haber atlatan da yok!...
Kültür-sanat haber servislerinde böyle bir çalışma şekli yok anlaşılan...
MAGAZİNSİZ OLMAZ, OLAMAZ!
Magazin muhabirleri yok ya... Ortalık süt liman...
Festival ile ilgili ilk yazımda belirtmiştim...
Magazinciler olmadan hiç bir etkinlik parlamaz diye...
Aynen öyle... Ortalık süt liman...
Portakal tam bir kültür etkinliğine dönüştü...
Belki de, Festival'i böyle düşleyen AKSAV ve TURSAK'ın hayalleri böyle...
Halktan kopuk ve gündeme gelmeyen bir festival!!!
İki gün önceki fırtına da çıkmasa, çatılar uçmasa Antalya'yı hatırlayacak Ana Haber bültenlerini mumla arayacağız...
Herkesin bir Festivali var!
Ama halktan kopuk ve gündeme gelmeyen bir festival olması, Altın Portakal'ın 43 yıllık geçmişine de, Antalya'ya da yakışmıyor...
Üzüntümüz, geçmişteki festivallerin en az 26 tanesinin havasını bilmemizdendir!
Şimdi, eğri oturup doğru yazmak gerek...
Altın Portakal'ın Uluslararası Avrasya Film Festivali olmasıyla elde edilen başarıları da kim inkar edebilir...
Geçtiğimiz yıl gelen yıldızlarla, bu yıl gelen dünya sineması duayyenlerine kim burun kıvırtabilir!
Film marketlerdeşi alış-verişleri, ortak anlaşmaların sektöre getirdiği ivmeyi kim inkar edebilir,
Kim!
PORTAKAL'LA YATIP, PORTAKAL'LA KALKMAK!
Yazının girişinde, Medya'dan, nedya mensuplarının Altın Portakal'daki çalışmalarından, "havasından" söz etmiştim...
Altın Portakal ile ilgili haberleri, yorumları en sert yapan kişi, zaman zaman köşesinde Hıncal Abi ile partner olan, Sabah- Günaydın yazarı Ayşe Özyılmazel...
Köşe resmindeki fofografına bakan aldanıyor!
O kadife yüzün altında, demir yumruk, balyoz gibi kalem tutan eller var...
Bakmayın öyle duruşuna, kalem tutuşuna...
"Vurdum mu deviren" bir uslubu var Ayşe Özyılmazel'in...
Araf ile ilgili yazısından bir bölümü aktarayım, bana hak vereceksiniz:
"Araf, yok beğenilecek bir taraf!
Hani ben Antalya'da Altın Portakal Film Festivali'ndeyim ya, 'Araf' da 'Portakal orda kal'da yarışan Türk filmlerinden biri....
Tamam yönetmendir, filmi nasıl anlatırsa anlatır ama her defasında adamı bir yerden bir yere götürürken insan reality şov misali aynı sahneden çeker mi? Sinema dili diye bir şey yok mudur? Acaba yönetmenimiz yeterince film izlememiş midir? Sonra o ışık neydi a dostlar? Filmin ruhunu yansıtmak için karanlık ışık kullanmak başka şey, kötü ışıkla gözümüzü bozmak başka. Hem on altı haftalık yani dört aylık hamile kadının karnı tahta misali dümdüz olur mu yahu? Film bitince yüzünüze "Eee? Bunlar bu filmi niye çekti?" bakışı yapışıyor, ikinci bir filme kadar da sizi terk etmiyor. Özetle 'Araf'ta Hayko Cepkin'in müzikleri ve Murat Yıldırım'ın başarılı oyunculuğu dışında hiçbir şey yok. Hiçbir şey. Doooğru çöpe!"
Haksız mıyım!
Ayşe, bu filme emek-memek verilmiş modunda hiç değil...
Filmin iyi değilse, yarışmada ne işin var diyor..
Film üretemiyoruz diye her çekilen filmin yarışmaya katılması, elbette kaliteyi düşürüyor!
Sevimli, senpatik yazarımız haksızda değil...
Filmleri bırakıp, tekrar Ayşe'ye dönelim...
Altın Portakalı, en iyi gözlemleyen isimlerden biri!
Zaten havasını da Günaydındaki köşesinde kaleme aldığı sıcak haberlerle atıyor..
Dedikodu haberlerinden çok, yaşayarak, koklayarak yazdığı kesin!
Havuz kuş'ları de, Ayşe'ye, Havuzbaşına iyi malzemeler, cilalı bilgiler de taşıyor!
Altın Portakal'dan bir kare, bir fotograf olarak yansıttım Ayşe Özyılmazel'i...
Henüz yüz yüze bile gelmedik! Tanışmadık bile...
Ama işini iyi yaptığı kesin...
Altın Portakal'lardan biri, Günaydın'ın tatlı-sert yazarı Ayşe Özyılmazel'e verilmeli...
İstanbul'a eli boş dönerse üzülürüm...
Yarın Final günü...
Sonucu dört gözle bekleyeceğim!
Yazara Ait Diğer Köşe Yazıları
Yukarı