LİNÇ GECESiNDE ORADAYDIM!
Türkİye şu sıralar geçmişiyle hesaplaşma dönemi yaşıyor. Başbakan Erdoğan?ın son Diyarbakır konuşmasında "Keşke O da aramızda olsaydı" diyerek işaret ettiği ve bir kez daha gündeme taşıdığı Ahmet Kaya dosyası "sanki yeniden açıldı". Toplumun unutkan hafızası yeniden güncelleniyor.
İşin özetinde ciddi girişimler var iktidar tarafından yapılan.
Bir nevi "bir özür" ile birlikte "iade-i itibar" kampanyası.
Kaldı ki bu özür, bugünkü AK Parti Hükümeti’nin "Dilemesi gereken" bir "özür" de değil.
Amaç, son bir yılda esen açılım rüzgârıyla birlikte milyonların gönlünde taht kuran ve Ahmet Kaya'nın ölümüne neden olan o "trajik sürgün yıllarının" toplumunda önemli bir bölümünde yarattığı izleri silebilmek.
Yapılanlar bazıları tarafından eleştirilse de Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya tarafından "doğru olarak" benimseniyorsa, yerini bulmuş demektir.
PEKİ O GECE NELER OLDU?
Ahmet Kaya'ya karşı, çatal-kaşık ve küfürler eşliğinde yapılan "psikolojik linç" girişiminin olduğu o gecedeydim. Yani bugün ve gelecekte de kimsenin kolay kolay unutamayacağı o MGD gecesinde.
Yer, Maslak Princes Hotel...
Tarih: 11 Şubat 1999...
Şimdi olayların içinde ve en önünde olan biri olarak, "hafızanızı tazelemeye yardımcı olayım..
Yani kurucusu olduğum Magazin Gazetecileri Derneği'nin "o an" görevde olmayan Kurucu Başkanı olarak "Altın Objektif Ödülleri" töreni'ndeydim.
Derneğin Başkanı o zaman görevi benden devralan sevgili Uğur Güneri ağabeyimiz.
Ödül töreni her zaman olduğu gibi "yıldızlar geçidine" dönmüştü. Herkes orada. Kimi ararsanız var. Gecenin sunucusu Ece Erken ödül alanları tek tek anons ediyor.
Biraz önce, rahmetli gazeteci ağabeyimiz Savaş Ay ile gazeteci ve ogün derneğin de yönetiminde olan Ali Eyüpoğlu’un girişimiyle "Yılların barışması" sağlanacak ama yaşanacak olaylardan sonra İbrahim Tatlıses ile Mahsun Kırmızıgül'ün "Hepimiz Kardeşiz" türküsünü söyleyerek barıştıkları o gece, Ahmet Kaya'ya yapılanlardan dolayı güme gidecekti!
MGD gecesine gelindiği günlerde Türkiye fena halde gerilmişti. Yine Güneydoğu'dan hemen her gün şehit haberleri gelmekteydi. PKK lideri Öcalan ise o günlerde "Yunanistan ile Rusya" arasında mekik dokumaktaydı. Akan kanlar nedeniyle toplumun "hassas duyguları" en üst safhadaydı.
‘KÜRTÇE ŞARKI YAPTIM’
İşte Türkiye'nin böyle gerildiği günlerde, yine Maslak'taki o geceye dönüyoruz yine.
"Yılın Müzik Yıldızı" seçilen Ahmet Kaya sahneye geliyor. Bir adım önündeki masada oturan Kadir İnanır ile göz göze gelerek. Ödülünü MGD'nin yöneticisi Dursun Karadağ'dan aldıktan sonra bir konuşma yapıyor Ahmet Kaya.
"Bir albüm yaptım. Albümde Kürtçe bir şarkı da okudum. Ona bir de klip çekeceğim. Aramızda TV'lerin değerli yöneticileri var. Artık yayınlarsınız... Yayınlamazsanız da görüşürüz!".
"Başıma sıkar giderim" şarkısını söylemeden önce aynen böyle diyordu Ahmet Kaya. Bütün sözleri kayıtlar ortada. Ne bir eksik, ne bir fazla.
NE OLDUYSA O AN OLDU
Ahmet Kaya'nın konuşmasında söylediği "Yayınlamazsanız da görüşürüz!" vurgusu, salonda soğuk bir rüzgar esmesine, ardından bir kıvılcım gibi tutuşmasına neden oldu.
Ahmet Kaya "Kafama Sıkar Giderim" şarkısını bitirmeye çalışırken, bir kaç masadan "Yuh, şerefsiz! İstemiyorsan çek git! İndirin aşağı" gibi küfürler arasında şarkısını tamamladı. Sinirlenmişti...
Ve şarkısını bitirince de aldığı o sert tepkilere, tonunu ve dozajını da daha da sertleştirerek şu sözleri söyledi:
"Kürt realitesini ya kabul edeceksiniz, ya da kafanıza vura vura kabul ettireceğiz!"
Film kopmuştu... Bu sözlerden sonra salonun en dibindeki masasına doğru yürüyen Ahmet Kaya, kendisine tepki gösteren işadamı Erdal Acar'a da bir şeyleri söyleyerek yerine oturdu.
Eşi Gülten Kaya'nın yanına oturduğunda "çatallar, kaşıklar" havada uçmaya başladı. Masasına kadar isabet eden metal cisimlerde birini de menajeri Murat ani bir reflekse savuşturmayı başarıyordu.
VE SERDAR SAHNEDE
Bir dakika kadar bile sürmeyen bu zaman diliminde genç popçu Serdar Ortaç sahneye fırladı bu kez. Önce 10 Yıl Marşı'nı söyleyerek ve sanatçıları sahneye davet ederek gerilimin daha da tırmanmasına ne yazık ki Serdar Ortaç "çanak" tutuyor. Peşinden Reha Muhtar, salonda bulunan sanatçıların büyük bölümüyle sahneyi doldurup "Dağlar Dağlar" ve "Memleketim"i söylemeye başladılar hep birlikte.
İşte o anda içeri giren medya ordusu, kameralar Ahmet Kaya'nın masasına doğru yükleniyor görüntü almak için. Benim de aralarında olduğum bir grup gazeteci Arslan Güven, Sinan Tosun, Osman Demirbağ, Murat Ataç, Ömer Balıksırtı, Ahmet Kaya'ya perdeleme yaparak sükuneti sağlamaya çalışıyoruz.
POLİSLER OTELDE
O an kapı aralığından fuayeye polisin geldiğini görüyorum. Beş yıldızlı bir otelde yapılan bir gecede onlarca resmi polisin gelmesi pek "olağan" değil. Kendimi tanıtıp Maslak Emniyet Müdürü'ne "Bu gecede bu şekilde gelmeniz doğru değil" diyerek gitmeleri konusunda ricada bulunuyorum. Ve o adını hatırlamadığım Emniyet Müdürü resmi güvenlik görevlileriyle otelden ayrılıyor. Polisin kapıya dayanması, salonun tansiyonu, aralarında bazı TV yapımcıları, gazeteci ve sanatçıların gösterdiği bu sert tepki Ahmet Kaya için de tam bir şok olmuştu.
MASUM DEĞİLİZ HİÇ BİRİMİZ
O geceki olay, o dönem ülkede yaşanan gergin ortamın etkisinde ortaya çıkmıştı. Ahmet Kaya’ya tepki gösterenler, sanatçısı, gazetecisi, askeri, polisi ve vatandaşı o günün şartlarında gerilmiş toplumun ruh hali içindeydi. Eğer bir suçlu varsa, hepimiz suçluyuz. Bugün geçmişe baktığımızda yanlışlarımızı farkeder hale gelmedik mi?
‘YERİ MİYDİ AHMET’ DEDİM AMA...
İlk şokun ardından tekrar salona dönüp yanına gittim. Yıllara dayanan dostluğumuza güvenerek, "Sevgili Ahmet burası yerimiydi?" dedim. Bana verdiği yanıt kısa ve netti: Ne fark eder. Ha burası, ha başka bir yer. Bir gün bir yerde bu tepkiyi göstermem gerekiyordu!".
Bu sözlerinden sonra yardımcısı ve menajeriyle birlikte mutfak servis kapısının yanındaki personel asansörüne alıyoruz Ahmet Kaya'yı. Dört-beş kişilik asansöre kameralarla birlikte başka kalabalıkta yüklenince asansör gitmiyor. Kısa bir arıza durumu yaşanıyor.
İşte o an, Ahmet Kaya'nın gördüğüm, görebileceğim "son bakışı" ile göz göze geliyoruz. Linçten kurtulan, çaresizliğin bakışlarıydı yüzündeki o ifade.
Görevlilerin de müdahalesiyle Ahmet Kaya asansörle önce otoparka, oradan da sivil polislerin takibinde Etiler'deki evine doğru gecenin karanlığında kayboldu.
Türkiye medyası ertesi gün bu "linç girişimini", "Ahmet Kaya MGD gecesinde yuhalandı" şeklinde iki sütün haber olarak gördü. Oysa, Ahmet Kaya'yı önce sürgüne, ardından Paris'te "hasretten ölüme" götüren "Medya linci" daha yeni başlayacaktı.
"Vay Şerefsiz”le başlayan... "Ayıp ettin Gözüm"le devam eden...
O gece Türkiye'nin en sevilen yorumcularından birine yapılanlara birebir tanık oldum. Ve Kanal 24'ün Ahmet Kaya için yaptığı "Keşke Olmasaydı" belgeselinde de olayın yanlış olduğunu dile getirdim. Bugün gelinen noktada Kaya, "Kürt açılım sürecinin" en önemli figürlerinden biri.
Başbakan Erdoğan, Ahmet Kaya'yı diline dolayıp "Keşke aramızda olsaydı" demeseydi...
Merak ediyorum o gece sahneye fırlayan kaç kişi “aynaya bakıp” özür dileyecekti!