NELER OLUYOR SİZE!
Kötü haber tez ulaşır derler ya, tam da haberlerle cebelleşirken geldi Nilüfer?in hastalık haberi. Birkaç gün önce çok sevilen oyuncu Vahide Gördüm, çok geçmeden milyonların gönlünde taht kuran Nilüfer aynı ?illet? ile karşı karşıya kaldı. Doktorunun ?erken evre meme kanseri? teşhisi, şimdilik Nilüfer?in hayranlarının tek tesellisi.
Çünkü Nilüfer, sesiyle, yorumuyla ve sahnesiyle müzik dünyasında “çok özel biri”.
Yıllardır “kendi kabuğunda” yaşayarak sanatını icra eden, asla zirveden düşmeyen bir sanatçı.
Sahnesine de seyircisine de son derece saygılı bir yorumcu.
Nerede konser verirse versin onu saatlerce önceden prova yaparken görmeniz mümkün.
Şimdiki bazı “pop yıldızları” gibi, “teknik takviyeli” konserler yapmıyor.
Sahnesi de çakı gibi, yaşayarak söylediği şarkıları da…
Yıllar yılı aldığı paraları sonuna kadar hak ediyor Nilüfer.
Günümüz genç sanatçılarının Nilüfer’den “sanatçı duruşu ve sahne adabı” konusunda öğreneceği çok şey var…
Onu yıllardır yakından tanıyan, izleyen, gözlemleyen bir gazeteci olarak çok üzüldüm.
Sırası mıydı şimdi.
Tam da sanat hayatının ikinci baharını yaşarken…
Ve zirveyi “12”den vurmuşken…
Nereden çıktı bu lanet hastalık…
Sakın üzme bizi tamam mı?
Büyük geçmişler olsun tüm sevenlerin adına da…
Ama göreceksiniz bu “evreyi”de dim dik atlatarak yine sevenleriyle buluşacak Nilüfer.
Yine, yeni, yeniden.
AYŞE’NİN DERDİ BENİ DE GERDİ
Birkaç gün önce Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde okudum Ayşe Özyılmazel’i…
Bir meslektaş olarak, bir köşe yazarı olarak ince ince sitemler ediyordu magazincilere.
Kendilerini takip eden araçtan çıkan dört kişiyle ilgili yaptığı tarif, inanın beni de ürküttü!
Bir an, Okan Bayülgen’in benzer yakınmaları geldi aklıma…
Hani o magazincilerle bir türlü “barışık olmayan” Okan Bayülgen.
Ayşe diyor ki, “hiç değilse kapımın önünü de bana bırakın”.
Bu konuda haklı sevgili Ayşe…
İki kadın evine kadar arabayla giriyorsa, “dibine kadar sokulup” spot lamlabalarıyla karanlığı aydınlatıp korkutmanın alemi ne sevgili magazinci kardeşlerimiz.
Hele hele bu yazıdan birkaç gün sonra, üstelik eşi Ayşe yanındayken, “eşiniz Selma Hanım diyor ki” ile başlayan soru ile Taran’ın tansiyonunu fırlatıp çıldırtmanın alemi var mı?
Genç muhabirler elbette bilmeden böyle hatalar yapar. Özür de diledi ama…
Ya Ali Taran olmasaydı karşınızdaki!
Ya da “tatlı tatlı” ama haklı olarak eleştiren Ayşe Özyılmazel Taran olmasa karşınızdaki…
Amman dikkat!
Eleştirenlerin de serzenişlerine hak vermeniz gerekir genç meslektaşlarımız.
Şöhrette olsalar, onlar da birer insan…