ON?SUZ 10 YIL
12 Aralık 2010 Pazar | 12:57
Postadan bir zarf alıyorum? Yazı tanıdık! ?Gönderen: Ahmet Kaya/Paris? yazıyor zarfın üzerinde? Şaşırıyorum. Dakikalarca zarfı inceliyorum? Mektup Paris?ten damgalanmış. Damga pulunda ise 9/X/2000 tarihi yazıyor. Ahmet Kaya?nın ölümünden 35 gün önce postalanmış sanki.
"AN Gelir
ON
suz
10 Yıl"
Dostlarıyla onu anacağımız anma gecemize bekliyoruz!
1984 yılından beri tanıdığım Ahmet Kaya ile ilgili o kadar çok anımız oldu ki, bir çok insan gibi ben de hala onun öldüğüne inanmak istemiyordum.
Ama acı gerçek onun "bedeniyle" aramızda olmadığıydı. Şarkıları ise milyonların yüreklerinde?
Bu duygularla Lütfü Kırdar'a doğru yol alıyorum?
Hava buz gibi? Ama, o zor günlerde demokrasi adına hayatını feda eden Ahmet Kaya için, çırpınan dostlarının, sevenlerinin çabaları ortalığı ısıtmaya yetmiş bile.
13 yıl Başkanlığını yaptığım MGD'nin gecesinde yaşananlar, insanları karmaşık duygulara sürüklüyor.
Bizler, "bir avuç gazeteci" arkadaşımla vicdanı rahat insanlardık.
Arslan Güven, Sinan Tosun, Osman Demirbağ, Murat Ataç ve benim, olayları yatıştırmak, Ahmet'i koruma altına alma çabamız kısmen başarılı oldu?
Ama asıl dışarıda ve sonraki günlerde yaşatılacak olan "psikolojik linç" Ahmet Kaya'yı o talihsiz ve memleketine hasret ölüme doğru götürecekti.
Anna gecesinin yapıldığı salonun kapısına yaklaşırken ona sevgi çemberi olan gençlerin gözündeki sevgi parıltılarını hissediyorum.
Herkes üzgün ama asla "nefret dolu" bakmıyordu hiç değilse?
Birkaç "kendini bilmez"in tepkisiyle başlayan, alevlenen olaylar zincirinde "Faturayı MGD"ye çıkaranların, haksızlık ettiğini düşünüyorum.
O tepkiyi gösterenlerin içinde iki-üç gazeteci ya var ya yok!
Ona siper olanların sayısı ise?
Ahmet Kaya o konuşmayı MGD gecesinde değil de her hangi bir gecede, ortamda yapacaktı.
Kürtçe şarkı söyleme talebinden başka bir isteği olmayan milyonlara mal olmuş bir sanatçının demokratik talebine karşı verilen "psikolojik linç" tepkisinin sorgulanması gerekmiyor mu?
Her neyse?
Kapıya gelmişiz. Davetiyemizi gören genç görevliden, "Ahmet'ten geldi, size bırakmayacağım" diyerek cebime koyuyorum davetiyemi.
Salonun girişinde her yer Ahmet Kaya'nın posterleri asılmış? Gülümseyen ifadeyle bizlere bakıyor yine.
"Tamam gözüm, anladık, gözün üzerimizde!" diyorum içimden?
NEFRET ÖLDÜRÜR!
Ahmet Kaya'yı çok sevdiği ülkesinden gitmesine neden olan medya manşetleri sergisini inceliyor her kes!
"Vay şerefsiz!"
"Vatan haini"
"Parayı basan Ahmet'i alır!"
"Vatan Hainine bir dava daha"
Çok değil daha 11 yıl öncesinin ibret dolu, kin ve nefret dolu gazete manşetlerinden örnekler? İnsan hakları ihlalleri açık müzesi gibi!
Arkasında bir bez afiş dikkatimi çekiyor:
"Nefret öldürür"
Gerçekten de öyle? Hoşgörü yaşatır ama "nefret öldürür". Ahmet Kaya'yı öldürdüğü gibi?
Bir başka köşede Ahmet Kaya CD'leri kapış kapış satılıyor?
Yanında, "Olaylı MGD gecesi"nde yaşanan "çatallı-bıçaklı" protestonun temsili, konuklara yaşatılıyor.
İkram da yok zaten.
Herkes Ahmet Kaya'yı dinlemenin derdinde bir an önce. Salon hınca hınç dolu. Koltuk aralarına bile oturmuş insanlar.
İçeride onlarca kamera, dışarıda 6-7 naklen yayın aracı.
Geceyi konuşmasıyla açan Sırrı Süreyya Önder'in, "Kürtçe bir şarkı yaptım. Klibimi yayınlayacak bir TV kanalı arıyorum demişti Ahmet. Bugün burada onlarca TV kanalı var oysa. Ne garip"
Ölmek ne garip diyordu bir şarkısında? Gerçekten ne garip!
Sahnede Rojin, arkasında ona yıllarca bağlamasıyla eşlik eden Ümit Yılmaz?
Rojin "Ahmedo" diyor, yürek tellerine dokunuyor?
Salonda o anda Ahmet Kaya beliriyor? Hayat hikayesini anlatıyor dostlarına?
Salondan kahkahalar yükseliyor o konuştukça?
Sık sık da alkışlar?
Elinden hiç düşürmediği sigarasıyla, Paris sokaklarında, hüznü, hasreti memleket sevdasını resmederken?
Aşık Mahsunu Şerif ile aslan sütüyle, geride bıraktığı milyonları düşünürken sergilediği tablo?
Mahsuni'nin, "Gelmez miydin, dönmez miydin be Ahmet" sözleri, salondakileri göz yaşlarına boğuyordu.
Sanatçı dostları, hatta onunla hiç buluşmamış genç kuşak yorumcular birer bire şarkılarını söylediler.
Kimi Türkçe, kimi Kürtçe?
Bakan en ön sırada, protokol yerindeydi?
Yer yarılmadı. Ortalık yıkılmadı?
Mehmet Aslantuğ ile Kerem Alışık'ın "Kaya şarkıları"ndaki şiir yorumları salonda duygu sağanağının boyutunu had safhaya çıkardı.
Ahmet Kaya'nın yıllarca "Kaya gibi" dimdik ayakta durmasında rol oynayan eşi Gülten Kaya, "Onun anıldığı gecede" yine dim dik ayaktaydı.
Her zamanki gibi vakur ama kararlı duruşuyla, "Başka Ahmet'leri yitirmeyelim, bu son olsun" diyordu Gülten Kaya?
"Benim üç aşkım vardı. Eşim, abim Yusuf ve çocuklarım. İkisi şimdi benimle değil. Onlar buluştular. Eğer en güzel en yeni şarkılarını Hırant Dink'lere, Uğur Mumcu'lara dinletiyorlarsa çok kıskanırım" sözleriyle de salondakileri ağlatıyordu Gülten Kaya?
Ahmet Kaya'nın anma gecesi, ona şarkı sözleriyle hayat veren ve aramızdan ayrılan Yusuf Hayaloğlu'nun sözleriyle sona erdi. Ahmet Kaya'nın görüntüleri, Hayaloğlu'nun bizzat yorumladığı "Demek gidiyorsun!" şiiri ise göz yaşlarının sel olmasına neden oldu.
On'suz 10 Yıl ne çabukta geçmişti böyle?
Yazara Ait Diğer Köşe Yazıları
Yukarı