SAVAŞ KALAFAT VE MAGAZİN CAMİASINA AÇIK MEKTUP!
Magazin gazeteciliğin getirildiği bu noktada ?faturanın tek taraflı olarak? sadece sana kesilmesi haksızlıktır! Ortada bir suç varsa, bunlara neden olan, çanak tutan, yangına körükle giden diğerleri de ayağa kalkıp kamuoyundan özür dilemelidir?
SEVGİLİ SAVAŞ KALAFAT'A,
MAGAZİN GAZETECİLERİNE AÇIK MEKTUP?
Sevgili Savaş Kalafat
Bu sabah olayı saniye saniye (ekrana yansıyan bölümünü) izledim ve anında magazinci.com'a haber olarak koyarak okuyucularımızla paylaştım...
Canlı yayında dilediğini, dilediği tonda haykıran Ferdi Tayfur'un, kulis arkasında sana yaptığı davranışı ise, Radyo İstanbul'daki programımın bitiminde, saat, 15.00'ten sonra öğrendim.
Bu ikinci tutum açıkçası, beni ilki kadar daha da üzdü...
Ferdi Tayfur'un "kendisini ifade etme, her şeyi söyleme imkanı bulmasından sonra" bile, kulis arkasında "kabadayı tavırları" sergilemesini kim kabullenebilir ki!
Kimler alkışlayabilir! Kimler ellerini oğuşturabilir ki!
Magazin gazeteciliğin getirildiği bu noktada "faturanın tek taraflı olarak" sadece sana kesilmesi haksızlıktır!
Ortada bir suç varsa, bunlara neden olan, çanak tutan, yangına körükle giden diğerleri de ayağa kalkıp kamuoyundan özür dilemelidir?
Dilemelidir ki, daha nice Ferdi Tayfur'lar, magazinin gücünün öyle "bir günde tükenmediğini" iyice anlamalıdır...
Mesleğimizin bu ortama gelmesine neden olanlar özür dilemelidir ki,
Ferdi Tayfur gibi 40 yıllık sanatçılar, kimsenin özel hayatına müdahale edilmediğini, her zaman cevap hakkına saygı duyulduğunu, mesleğin temel değerlerinin korunduğunu bundan sonra iyice anlamalıdır...
Özür dilemelidir ki; 20-25 yıl öncesinde yaşanıp biten "tarihin çöplüğündeki yerini almış" haberlerin, "kamu yararı taşımadığını", bu haberlerle yıpranan yuvaların o haberlerle artık yıpratılmaması gerektiği, genç nesil gazeteciler örnek almalıdır...
Şahsında "patlama noktasına ulaşan ve yaşanan bu durum," bir meslektaşın olarak beni üzmüştür...
Başkaları da üzülmüştür kuşkusuz...
ALMAMIZ GEREKEN DERSLER VE YAPILMASI GEREKENLER...
Gelinen nokta, mesleğimizi icra eden bizler için düşündürücüdür...
Milyonların gözü önünde "kişisel ceza kesme" girişimleri, başkalarına da başka kaba ve daha da üzücü olaylara sebebiyet verme "hakkını", cüretini verecektir.
Magazin gazeteciliğinin (ve var olan bazı program anlayışlarının) olayları bu noktaya getirmede özel çabalarının olduğu düşünülse bile, Savaş Kalafat'a yapılan saldırı, daha çok kenetlenmemizi gerektirmektedir.
Bu kenetlenme, üzerimizdeki kıyafetin üzerindeki " kara delikleri" onarma, yanlışlardan arınma ve gerçek magazin haberciliğini yapma fırsatı da doğuracaktır...
ŞİMDİ DÜŞÜNME VE KENETLENME ZAMANI;
AMA, AMASI VAR!
Sevgili Savaş,
Yazılı açıklamanda belirttiğin gibi, tavrını, yaklaşımını bile anlayamamış olan "40 yıldır tanıdığımız Ferdi Tayfur"un, bu olaylara neden olması bile, bizlerin gelinen noktada daha ciddi düşünmemizi gerektirmez mi?..
Hiç kimse, ister gazeteci, ister sanatçı, kim olursa olsun, yasal platform dışındaki yöntemlere baş vuramaz...
Hak ve hukuk arayışı, yasal platformlar dışına taşınamaz... Bunlara asla müsaade edilmemeli, etmemeliyiz de...
Bu, mesleğimizin de tıpkı "toplumun içine sürüklenmek istendiği kutup çatışmalarını", magazin dünyasındaki yansımalarına çanak tutmaktır. Bu, sanat dünyasındaki şahsiyetlerle bizleri kutup çatışmasına götürmek gibi tehlikeli bir sürecin de ilk ciddi sinyalleridir...
YAPILANLAR RASTLANTI MI?
Ferdi Tayfur'un gibi önemli bir sanatçının, Türkiye'nin bu en önemli kanalının, canlı yayın stüdyolarında "güç gösterisi" yapması,
RTÜK tarafından bazı magazin-tartışma programlarının yayından kaldırıldığı güne denk gelmesi bir "rastlantı" olabilir mi?
Magazine çeki-düzen vermek için parlamento yolunu tutan, sanatın içinde yoğrulmuş, magazinle parlamış, milletvekili Osman Yağmurdereli'nin açıklamalarından sonra, "çeki-düzen"in adım adım gerçekleşmesi rastlantı mıdır?
İfade vebasın özgürlüğünü savunan medya mensupları olarak, seyirci kalacak mıyız?
Dünyanın önünde "saygıyla eğildiği", Fazıl Say gibi değerlere bile "haddini canlı yayınlarda bildirenler", aynı anlayışı sürdürenler değil midir?
Fazıl Say, ülkesini seven bir demokrat olarak, cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıktığı için mi, "vatan haini" ilan edilmiştir?
O zaman, "demokrasiyi getirmek, insan hak ve özgürlüklerini tesis etmek adına" iktidar olanlar, hangi değerleri savunmaktadırlar?
MAGAZİN HABERCİLİĞİNİN ÇITASINI YÜKSELTEMEDİK
Magazin gazeteciliği her iktidar döneminde, dört mevsim boyunca "tu kaka" edildi, günah keçisi ilan edildi.
Biz savunduğumuz mesleğimizin çıtasını ne yazık ki "daha yukarı" taşıyamadık...
Magazini "tu kaka" ilan edenlerin, siyasi gündemi değiştirmek için, magazin haberlerini "ilk sıralara" taşıdıklarında bile, magazinin değerini top-yekün bilemedik!
Başbakan çocukları gece kulübü çıkışında muhabir dövdüğünde bile, dayak yiyen kurumun "En baba haber anchorman"i haber yapamıyorsa, çalışanına sahip çıkamıyorsa!
Gece kulübü çıkışında yumruk yiyen muhabir arkadaşımız "başka gazetenin elemanı olarak", yeterince haber unsuru olamıyorsa!
Konuk alamadığı "Süppper" kaynanayı konuk alan programcıyı, "şu kadar para aldı da konuşuyor" diye, bir diğeri ifşa ediyorsa?
Gazeteci gazetecini açığını kollamak için, muhabirine, kameramanına,
bazı şovmen sanatçılarda hem meslektaşları hem de sözde dost oldukları medya mensuplarının açığını bulmak için "gizli hafiyeler" kullanıyorsa..
Gerçek sanatçıların evlerinin bir köşesinde "tek sütun" haber değeri verilmeyip,
"poposunu sallayanlar", "yüksek irtifadan, okkalı hakaretler yağdıranlar", magazinin manşetlerinden indirilmiyor ve baş tacı ediliyorsa?
Kurmaca "haber" senaryolarıyla medyayıkendilerine alet eden, zaman zaman benzer şekilde bazı medya mensuplarının "asparagas" manşetlerine alet olanların sayısı giderek çoğalıyorsa?
Üç yıl uğraştığı albümünü tanıtmak için, "kadın-kuşşşak" programlarının yetme asistanlarınca, onuru-hevesi kırılan sanatçıların sayısı giderek çoğalıyorsa?
Reyting almak uğruna, program kulislerinde "gerçek senaristlere" papuç giydirircesine, şova konuk olanlar "değme oyuncu" olarak yetiştiriliyorsa!!!?
Yazılı basına yapılan açıklamalara, "ben demedim, külliyen yalan" denilerek, başka meslektaşlarımız tarafından mikrofon tutulup, gerçek beyanlar bile yalanlanıyorsa?
Film galalarında, sanatsal etkinliklerin doruğunda o günün mutluluğunu yaşayan sanatçılara, konudan bi haber, "baston muhabirler" tarafından "anket soruları" yöneltiliyorsa!
Medya mensuplarını aşağılayan, hakaret eden, dövenlerin peşinden koşturan gazetecilerin sayısı azalacağı yerde, giderek artıyorsa?
"Dayak yer gibi" hakarete uğrayan meslektaşını "akşamı kurtardık" diyerek, içinden ellerini oğuşturan diğer meslektaşları yalnız bırakıyorsa?
Yanında çalıştırdığı muhabirinin özelini köşelerine taşıyıp, haddini bildiren "üstad"lar, hala baş tacı ediliyorsa?
Kişisel hesaplaşmaların "gece yazılan" rutin haber havuz bültenlerinde yansıyorsa ve bunlar gün yüzüne çıkmasına karşın, magazin müdürleri mesleki rekabeti köreltileceğini "göre göre" çanak tutuyorsa?
Ferdi Tayfur, canlı yayına çıkıp, Savaş Kalafat'ın, haliyle magazin gazeteciliğinin kafasında gitar kıracağını söylerken, büyük medya seyirci (!) kalıyorsa?
Sezen Aksu'nun şarkısında söylediği gibi
Masum olmasak da Hiç Birimiz!
Biz hepimiz birbirimizi biliriz.. Söküğümüzü yine kendimiz dikeriz?
Birilerinin haddimiz bildirmelerine fırsat vermeden?
Çok geç olmadan...
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için deme zamanı?