BENİM DE ANNELER GÜNÜM KUTLU OLSUN!...
Ben gitmeliyim dediğimde, sen çoktan gitmiştin bile buralardan. Gitmek isteyen söyleyemez de, karşısındakine söyletir. Günahı boynundan çıkarıp, bir madalyon gibi ötekine takmaktır bu. Gittiğini zannedenin aklına, madalyonun öbür yüzüne bakmak gelmez. Oysa her şey orada yazılıdır: ?Senin masalında mutlu son yok; allahaısmarladık??
Limandan ayrılan geminin dönüşü yoktur artık. Hareket saati çoktan geçmiştir. Günler günleri, geceler geceleri kovalamaz. Evren öyle bir es vermiştir ki; bir daha ne zaman konuşur, bunu bekleyen de bilmez. Acı, keskin dişlerini kalbine geçirdiğinde limana bakarsın. Herkes oradadır. Sevdiklerini ufukta kaybolana dek izlemek isteyen herkes... Ama o, çoktan gitmiştir… Son kez görmenin, böylece düşlere kazımanın siluetini de yanına alıp gitmiştir.
Çok gemiler gelip gider buralardan. Deniz suçludur. Mavisine küfreder, dalgasına sitem edersin. Her zaman huzuru bulduğun mavi, ayrılığın acı rengi olmuştur artık. Balıkçıların tuttukları balığa gülümsemesini bile kıskanırsın. Yitirenlerin cehenneminde şeytanın kuyruğunu bağlamak da fayda vermeyecektir. Kayıp bürolarına başvursan, teselli bulamazsın. Kaybedenin dostu olmaz, düşenin dostu olmadığı gibi…
Üç vakte kadar feraha çıkmalısındır ki “çok şükür” demenin derin nefesiyle her şeye yeniden başlayabilesin. Umut, ayakkabı boyacısının cilasıyla sırlanan pabuçlarından yüzüne ayna tutar. Ağaçlar yanından geçerken bir yaprak düşürür önüne, işveli kadınların oyalı mendilini parmaklarından bırakması gibi. Sokak kedileri, çöpleri karıştırırken, yaşamla senin aranda çöpçatandır aslında. Göremezsin…
Fark etmen için çok ışıklar yanıp söner. Anlıktır bu parıldamalar. Göz kırpmaktır. Söz çarpmaktır usulca “kendine gel” demenin anlamını veren. Mucize beklerken, hayatın başlı başına mucize olduğunu unutursundur da hayata “nerede kalmıştık?” diyemezsin bir türlü.
Hangi filmi seyretmeli böyle zamanlarda? İtalyan yeni gerçekçilerinden bir film şifa olur mu ruhuna? Tarkovski izlesen, uzun sekansları boğazına sarılır. Sabırsızlığını yüzüne vurduğu için onun sabrına öfkelenirsin. Sonra bir komedi filmi koyarsın. Bu kez de hayatın nesi komiktir anlayamazsın.
Sokağa atmalı böyle zamanlarda kendini. Ciğerlerini oksijenle doldurabileceğin açık alanlara gitmeli. Soğukla birlikte keskinleşmeli, bilenmeli. Zaman bodur bir ağaçtır. İyi kullanmazsan verimsiz olur. Ruhuna su vermeli ki zaman değer bulsun. Tüm “sade beyaz” bulutları defetmeli ki yepyeni beyaz bir sayfaya adını yazabilesin.
Hayat hiç bitirmeden yapılan yeni başlangıçlara gebedir her zaman. Bitirmedim ben de. Yeni bir doğumun sancılarını yaşıyorum sadece. Yıllarca içimde taşıdığım çocuğun hayata merhaba demesiyle başlayacak her şey. Şefkatle büyüttüğüm, incinmeleri karşısında koruyamadığım yavrumu kucağıma alacağım. Hep yanındayım, hep seninleyim artık diyeceğim. Onu bir kalemde silenlere inat, büyüyüp serpilmesi için güç vereceğim. Öyle bir yetiştireceğim ki o çocuğu, yaşadıklarını asla unutmasın.
Bugün anneler günü. İçimdeki çocuğun bana verdiği çiçekleri, ben de tüm annelere armağan ediyorum.
Yitirilenlerle beraber omuzlarıma yüklenen bütün sıkıntılara artık elveda diyorum…
Paylaştıkça daha da çiçeklenen, sürprizlerle dolu bir hayata yeniden merhaba!...