DÜN VARSA, YARIN DA VAR?
Her gün yeni sayfa açıyorum, bir önceki günün çalakalem yazılmış sayfalarına inat. İçimdeki boşluk dolsun yeter diyorum. Ama boşlukları doldurmaya çabaladıkça günler üst üste birikiyor. Zaman, bekle dedikçe daha da insafsızca akıyor.
Bugünde yeni bir sayfa açtım. Akşamla birlikte sıkılacağım, bembeyaz bir sayfayı daha çevirip bir başka güne umut bağlayacağım.
Sen de benim gibisin biliyorum. Bu ülkeden gittiğinden beri sürekli bunu düşünüyorum. Hep yeni sayfalar, hep ucu bucağı görülmeyen beyazlıklar... Sanki bir yerlere gizlenmiş, geleceğimizin cümle kapısını açacak paslı bir anahtar var elimizde. Pas, bana eskimişliği hatırlatıyor. Dostluklar eskiye dayanır ya? Teşbih de hata yok anlayacağın.
Bilmecenin ipuçlarını bulmak istiyorum. Nedenlerin neden olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Çok soru biriktirdim. Belli ki doğruyu bulmaya yarayacak asıl sorular bunlar değil. Kıyılarda dolaşıyorum, sorarmış gibi yapıyorum belki de.
Çocukluğumuzda dilimizi bir pile değdirerek nişadır tadı alırdık. Sadomazoşist bir haz vardı bunun ardında sanki. Hayatımız boyunca sevmedik mi seninle acıları? Hüzünler ince ince sarmalandı; kopkoyu bir acılığın içinde bulduk sonra kendimizi. Rahatlatıyordu acılar bizi. Sorumsuzluğumuzu örtüyordu usulca. Annemizin üstümüzü örtmesi, uyurken göz kapaklarımıza üflemesi gibi şefkatli bir şeyler vardı özünde?
Uzun bir yola çıkmıştık seninle. Sonsuza kadar genç kalacağımıza dair söz vermiştik birbirimize. Ben sözümü tutamadım. Erken yaşlandım. İnsan yaşamadıkları üzerine ne kadar kolay ahkam kesiyor değil mi? Bugün geçmişe baktığımda "geleceği düşlemese miydik?" diyorum... Bizim bütün planlarımız bir akarsuyun duruluğunda akıp gitti. Hiçbir şey yapamadık. Seyrettik sadece... "Aynı suda iki kere yıkanılmaz" demiş Herakliatos... Biz yıkanmayacaktık ki... Sadece geleceğimizin renklerini suya bırakacaktık. Mavi olacak demiştik illa ki mavi... Gidemediğimiz denizler, uzanamadığımız gökyüzü kadar mavi? Ağır ve kararlı akacaktı bizim gibi. Olacaksa böyle olmalıydı?
Göremediğimiz ve arzuladığımız her şey gelecekteydi. Bilirsin; ötelemek ve beklemek umudu besler. Umut da yetersizliklerimizin atlas örtüsüdür.
Gelecek geldi artık dostum. Ben birlikte düşlediğimiz maviliğe rastlayamadım bugüne kadar. Düşlerimizi otomobil mezarlığında ki bir arabaya yüklemişiz farkında olmadan. O arabayla geniş yollarda son sürat gideceğimize inanmışız. Ne büyük bir yanılgı!
Saçların yine uzun mu? Kumrallığının çocuksuluğunu yitirmemişsindir umarım. Haylazlık sana öylesine yakışıyordu ki... Senin haylazlığının, güler yüzlü başkaldırısı vardı. Gülümseyişin, ruhlarını yitiren çocuklar için avuntuydu... Hepimiz, hayatın bizi örselemeyeceğini düşünürdük senden güç alarak.
Bugün bir balıkçı kahvesine gittim. Beraber gittiğimiz çayhaneleri, kahvehaneleri, meyhaneleri yeni beyaz bir sayfada yeniden canlandırırım diye ummuştum. Deniz kenarındaki en güneşli masaya oturdum. Kamçı gibi keskin ışıkta gözlerimi kapamak ve güneşi kendi karanlığımda hissetmek hoşuma gitti. Yan masada oturan kızıl saçlı kadının parfümünü çektim içime doyasıya. Başka kadınlarda vardı; ama kokuyu ona yakıştırdım. İç gıcıklayan, davetkar, denizin tuzunu aşk çağrısı olarak algılatan bir kokuydu?
Seninle hep aynı kadınlara aşık olurduk. İçki masalarında aşklarımız üzerine dertleşirken anlardık bunu hayretle. Peşisıra gelen küçük kıskançlıklar? Birimizin (ki genelde sen olurdun bu) aradan çekilmesiyle sonuçlanan, vazgeçmenin getirdiği düş kırıklığı? Sonra benim o kadına açılamayıp, yine seninle insanın yalnızlığı üzerine sabahlara dek süren sohbetlerimiz?
Sana anlatacak o kadar çok hikaye birikmişti ki... "Nerelerde mutluyduk?" diye düşünürken,
demli bir çayın içine karışıp gitti tüm yaşanmışlıklarımız. Son yudumlar hüzünlüdür. Bitmesin istedim çayım, aklımı daha fazla karıştırmasın. Hala bir garsonu çağırmaktan utanıyorum biliyor musun? Bir demli çay daha içmek isterdim senin için... Söyleyemedim...
İyi de oldu. Her dem seninle olan demlenmelerimizi anımsatıyor bana... Daha çok özlüyorum o zaman seni... Özledikçe bir gün çıkıp geleceğinin avuntusuna kapılıyorum yine?
Belli mi olur ? Belki bir gün dönersin de yeniden başlarız hayata?
Sanki masmavilik varmış ve biz bugüne dek bulamamışız gibi? Hani bazen bir sigara tellendirmek için deli gibi çakmağını ararsın. Oysa çakmak elindedir. İşte onun gibi bir şey?
Şimdi çıkıp gelsen ve "çakmak elinde ya!" deyiversen?
Kahkahalarımızı koyuversek sonra?
Sigara tüttürsek karşılıklı?
İkinci çayları sen söylesen? Ben garsona şirin gözükmek için çaylar daha gelmeden teşekkür etmenin provasını yapsam zihnimde?
Masmavi ümitlerle başlasak kaldığımız yerden?
Ve yenilgileri kabul etmeden yürüsek yarına doğru?
Ne dersin, güzel olmaz mı yeniden imkansızı istemek?..