BİR KATİLİN İTİRAFIDIR!..
?Her şey çok güzel başlamıştı gazetede o resmi görene kadar. Yıllar öncesine ait, belleğimin dibine demir atmış geminin ağır ve mekanik sesiyle ürperdim. Paslı zincirler uykudan uyanmış gibi gerinerek yukarı çekiliyordu.
Birdenbire karıştı aklımın okyanusu? Çok eskilerde başlayan yarım kalmış bir yolculuktu bu? Yolun sonunu getiremeyen gemiler, unutulmaz kazalar listesinde derin bir uykuya yatarlar. Ta ki çılgın bir hayalet, günü geldiğinde dümene geçene kadar?"
Masumiyetimi ne zaman yitirdiğimi bilemiyorum. Ağzımdaki ılık süt tadı, farkına varmadan, kendini kaybetmenin promiline dönüşüvermişti. Hırslar, kazanmaya adanmalar, beğenilmek istemeler, içindeki çocuğu dilendirmeler, hepsi ama hepsi, kendi yarattığım cesedi saklama yöntemleriydi aslında . Bu cinayeti, bilerek işlememiştim. Beni sevimli maskelerinizle, siz azmettirdiniz! Sağa sola bakınmayın, size söylüyorum!
Birbirini ezmek üzerine kurulu, soysuz yarışınızda kazanmaya en yakın aday olduğumu söylediniz bugüne kadar. Sinekkaydı tıraşlar oldum, öpüşürken kanatmamak için. Kruvaze ceketimin önünü ilikledim. İyi çocuklar, iyi yalanlar söylerdi. Çok yalanlar söyledim. Kazanmaya adandıkça, kaybettim. Kazanmayı düşlediklerim değil, yolumdu kaybettiğim?
Uyuşturucu gibi adım adım zerk ettiniz düşüncelerinizi. Her etabı kazandıkça, yeni yarışlara soktunuz beni. Yükseldiğimi düşündükçe, küçülüyordum aslında. Bulunduğum mevziyi korumaya çalıştıkça, şeytanlarınızla sevişiyordum.
İki yüzlü oldum. Evet, ikiyüzlü! Bir, iki yetmez aslında. Çok yüz gerekiyordu bize. Yüzde yüz garantili sahtekarlıklar? Aşınmamış, keşfedilmemiş? Gerçek yüzünüzden kazıyamayacağınız? Her biri, orijinalinin aslı gibidir diyen yüzler?
Güçlünün yanında alçakgönüllü, zayıfın tepesinde en alçak zalimdim? Renklerin dilini öğrendim ki, karşımdakine en güçlü darbeyi vurabileyim. Kırmızıyla, kan revan içinde seviştim. Maviyle, en tutarsız anlarımda, huzurlu adamı oynadım. Beyazda, birkaç saniye durakladım; "ölüm Allah'ın emri" diye?
İş yerlerinde önümüze dosyalar yığıp, patronun gözdesi olmaya çalıştım sizin yüzünüzden. Yarattığınız cangılda yaşamaya çalışan bir hayvandım sizin gibi. İş arkadaşlarıma hep sevgiyle gülümsermiş gibi yaptım. Sahtekardım dibine kadar. Çünkü, işten atılan arkadaşlarım için kılımı bile kıpırdatmadım. Profesyonellik, bunu gerektiriyordu. Projelerini satamıyorsan, insanlığını satacaksın! Biri gidiyorsa, yerine mutlaka biri gelir...
Tanrı'ya giden yolda, en cezbeli adım olan aşkı küçümsedik hep birlikte. Ruhlar, sevişmezdi size göre. Gelir/gider hesabı yapardı sadece ? Yılsonu bilançosunda artıdaysan, bu yol daha çok uzar giderdi? Matematiğe uydurduğumuz her şeyi çok sevdik. Bilmem kaç bilinmeyenli denklemleri çözmek, gerçek sevgiyi bulmaktan daha kolaydı.
Aşkı parçalara ayırdınız bizim adımıza. Çünkü, kelimeleriniz yoktu. Kandırdınız? Suskunlukları yaşamak için etlerimize odaklandık karşılıklı? Canlarımız öldü, tenlerimizin öldüğünü gördüğünde? Bir orgazm sonrası sigarasına adanmıştı bizim sevişmelerimiz? Bir ara uyanıp yanımıza baktığımızda, seviştiğimizi sandığımız gitmişti. 31 çekmiştik belki de en şefkatlisinden yalnızlığımıza?
İstediklerimi yapamadım bugüne kadar?
Elimi omzunuza atmayı istedim, düşündüm?
"Yağmurda yürüyelim mi?" demek için düşündüm?
Ne olur gitme, sana ihtiyacım var diyemedim, onurum kırılırdı. Sustum ben de? Ama o gün ona öyle ihtiyacım vardı ki?
Yalan söyledim partilerden hoşlanmadığımı söylerken. Aslında cebimde beş kuruş param yoktu. Ve kalbinize hitap edecek dansı da bilmiyordum.
Bir kadını asansörde öpemediğim zaman da yalan söyledim. Korkum ineceğim katta yakalanmak değil, layıkıyla öpememekti.
Arkadaşlarım aramadı, üzüldüm. Ama aradıklarında da; hayatın boşluğunu ta ciğerlerimde hissederken bile "çok yoğunum" dedim.
Sırtımızı sıvazlayalım istemiştim karşılıklı? Cinsel, dinsel, sınıfsal, kültürel ayrımlarımızı unutalım? Ama hayatın giydirdiği puştluk gömleğini üstümden atamadım hiçbir zaman. Yine sustum!
Şarap içtiğimizde Frank Sinatra dinleyelim de. Rakı içerken Ahmet Kaya'nın "Gözüm" dediğinde baktığı gibi bakalım birbirimize istedim? Son tahlilde, Bach'ın piyanosunda sıkıldık karşılıklı sizinle?
Çok çocuk bir çocuk vardı içimde. Ardından gelecekleri düşünmeyen. Hesapsız... Plansız? Aslında, hepinizin içinizdeki çocuk gibi?
Elbirliğiyle öldürdük onu?
Öldürdük mü?
Tüm düşseverler gibi sizin de sinemayı sevdiğinizi biliyorum. Öyle filmler vardır ki; herkesin göğsünden vurularak öldüğünü sandığı kahraman, filmin sonunda ayağa kalkar. İçine çelik yelek giymiştir. Seviniriz ölmediğine, bizi mutlu sona ulaştırdığı için?
Zaman karşısında sabırlıysanız, erken karar vermezsiniz. Yaşadıklarınızın felaket mi, yoksa gönül telinizi titretecek bir mucize mi olduğuna, zaman karar verir. Öyleyse, şimdi susma hakkınızı kullanın' belki de?' lerimizin gerçek olacağı anı bekleyin.
Unutmayın!.. Bizim filmimiz de henüz bitmedi.
Öldürdüğümüzü sandığımız çocuk, belki de hiç ölmedi?