BİR GÜNÜM, HER GÜNÜM?
Sabahları onu izlemek, tadına doyulmaz haz veriyor. Her gün tekrarlanan dinsel bir ritüel gibi. Tekamül etmesini bekliyorum sabırla. Uzun bir süre ser veriyor da, sır vermiyor. Suyun doğasıyla ilgili bir durum. Isınmak gerek, sahne almadan önce. Yoksa tadı olmaz. Kötü konuşulur hakkında.
Derinden bir ıslık geliyor aniden. Uzaktan gelen buharlı lokomotifin sesini duymuşçasına heyecanlanıyorum. Kulağımı tren rayları gibi duran ocağa dayayıp, titreşimlerini hissediyorum. Kaynamaya başladı işte. Birazdan güne sıcacık bir merhaba demenin şehvetini yudumlayacağım.
Çaydanlık ve demlik… Bayılıyorum bu işbirliğine. Altta kaynayan suyun buharı, üstündeki demliğin içinde yatan çaya yardım ve yataklık ediyor. Demlik de nazlanan kız gibi. Edilgen duruyor; ama içi kıpır kıpır…
İkisinin arasını yapmalı. Yekvücut olduklarında güzelleşiyorlar. Güzellik veriyorlar. Bir süre için ayırıyorum ikisini. Ama bu ayrılık, gerçek birleşme için şart. Kaynayan kaynaşmalı ki, parçadan bütüne varmanın tadını idrak edebilsinler.
Şimdi ikisi birden orgazm sigarasının dumanı gibi buhar üflüyor, birleşmenin keyfini çıkarıyorlar. Tüm geçmişin kalıntılarını siler gibi dibe çökecek birazdan çay. Su tepinmekten yorgun düşecek. Ben, ocağın altını kısacağım.
Yaşamın en güzel anları ayrıntılarda gizleniyor. Durup izlemek, hayatı bir kere daha kucaklamak gerekiyor. Her gün aynı şeyi yapmanın körlüğünden kurtulmanın yolu bu galiba. Alıştığımız için tekdüzeliğe karşı körleştiğimizde, aslında farkında olmanın aydınlığa kavuşuyoruz.
Gidip iki sıcak poğaça almalı. İçindeki peynir öyle bir erimeli ki göz görmeden, dil hissedebilmeli. Çayın yanında, daha doğrusu poğaçanın yanında çay… Önemli mi hangisinin öncelikli olduğu?.. İkisi bir aradayken kim sorgular bunu…
Çetrefil sorunlara dalmak için erken. Ne kadar ağır hareket edersen, o kadar ertelersin gündelik koşuşturmayı. Bir sigara tellendirmek iyi gelir. İlk nefesle doldurduğun ciğerlerinden dumanı yukarı üfleyeceksin. Başıbozuk adam halleri takınacaksın. Kendinle baş başa kalabildiğin ender anlar bunlar; tadını çıkaracaksın.
Nasılsa birazdan sokağa adım atmanla başlayacak rutinleşmiş tuhaflıklar. Trafik… Kabalık… Yetişme telaşı… Asık yüzler… Bugün” çok sıkı çalışmalıyız”lar… “Arkadaşlar geçen ay ki performansımızla gelir gider dengesinde…” diye başlayıp uzayıp giden “bu yıl zam yok!” demenin amansız retorikleri…
Bir nefes daha çekmeliydin evdeyken sigarandan. Çayın dudak payını az vermeliydin ve poğaçayı da küçük ısırıklarla yemeliydin. Tadını çıkarmayı geçtim. Kendinle başbaşalığını uzatmak için… Yoo yarın farklı bir gün olacak. İki bardak çay içeceğim. Sigaramı ağır ağır içime çekeceğim. İşe geç mi kalırım?
Amaaan sen de!...
Ya hayata geç kalmak…
Hiç mi hatırı yok küçük kaçamakların…
Hiç mi karşılığı yok aylaklık etmenin bu dünyada?
Boşuna mı yazdı Orhan Veli
“Mesut sanmak için kendimi
Ne kağıt isterim,ne kalem
Parmaklarımda sigaram
Dalar giderim mavisinden içeri
Karşımda duran resmin…” dizelerini…
Öyleyse?...
Akşam eve erken dönmeli. Bir ufak rakıyla, yanına da ucuzundan balık eklemeli…. Kafa biraz dumanlanınca, rakı şişesinde balık olan adamdan zarar gelmez.
Yalnız suyuna gitmeli, onu biraz kendisiyle baş başa bırakmalı…
Ve kulağa küpe etmeli Cemal Süreya’nın dizelerini:
“Hayat kısa
Kuşlar uçuyor…”