BİR UZUNLUK BİRİMİ OLARAK KAĞIT HELVA
20 ay sonra yazınca insan yeni yazısını, daha başlıkta saçmalamaya başlıyor. Aylardan Nisan sonları... Şu anda yapılabilecek en güzel şey, bir kır kahvesinde, odun sobasının etrafında, bir eski divan üzerinde uzanıp kağıt helva yemek olabilir. Tabi olmayabilir de...
Ya da Edirne/Karaağaç’da Güzel Sanatlar Fakültesi önündeki kafelerden birinde Kola Dedeağaç içerek de çıkarılabilir keyif. Hem içeceğinizin gelmesini beklerken, hazır birşey olmadığını, sipariş üzerine kola yapıldığını öğrenerek heyecan da katabilirsiniz hayatınıza!
21 yıldır aynı işyerinde çalışıyorum. Bir matbaa. Okudum, gezdim, askere gittim geldim fakat hep buraya döndüm. 21 yıldır yoğun sigara içilen bir ofisteyim. Ciğerlerim sigara içenlerinkinden daha çok sigara dumanına maruz kalmıştır eminim. Tüm sigara içenler ölsün demiyorum. Yani hepsi aynı anda ölmesinler. Ama sigara içmeyenlerin de öleceği bir hayatı yaşıyoruz. Sigara içenler neden yaşasınlar değil mi? Ölsünler.
İçini doldurmaya uğraştığımız zamansa hayat ben onu bolca yemek ve gezinti ile doldurmayı seçenlerdenim. Allaha şükür ki yediğim yemeğin fotosunu paylaşacak kadar da görgüsüz olanlardanım. 30 yıl yedik içtik ayırdetmeden. 5-6 yıldır en pahalıyı değil ama en iyiyi yemeyi hedefliyorum. Dürüm Antep’te de olsa yenilecek mottom! O nedenledir; Gaziantep’i bir tapınma mekanı olarak görmem. Hatay ismi geçince bir cümlede ayağa kalkıp saygı duruşunda bulunmam. Adana dendiğinde aklıma ilk muzlu süt gelmesi ne kadar saçmaysa o kadar saçmayım...
Giriştik, gelişmek de lazım insana. Son zamanlarda sürekli TV8 seyrediyorum. Sanırım bizim evde benden habersiz bir sponsorluk durumu var. Yayın parasını hala ben ödüyorum fakat TV8’den kurtulamıyorum. Kıymetli büyüğümüz sayın Acun Bey’e bir önerim var. Sadece TV8 kanalını çalıştıran bir televizyon ürettirsin. Parası neyse veririz gibi bir durum var bizim evde. Ada bile çizgi film izleyeceğim diye 166 yerine 34’e basıyor artık kumandada.
Her çiçekten bal aldığım bir yazım daha devam ediyor. Kim, kiminle, nerede! Az sonraki paragraflarda..
Çok uzun zaman geçmiş yayınlanma tarihi üzerinden. 2 Ağustos 2013. Gökçeada ile ilgili yazımın yayınlanma tarihi. 10.883 kez görüntülenmiş. magazinci.com’a ilk yazmaya başladığımda yani 2000’li yılların başında internet tarayıcıma F5 yapmaktan parmaklarım nasır tutuyordu görüntülenme sayısı artsın diye. Tamam neredeyse 2 sene ama kim bu 10.883 görüntülemenin sahipleri? İnsanın yazasını getiriyorsunuz vallahi! Gökçeada benim için özel bir yer. O nedenle de dokunmadım bir süre. Yoksa “yazarım” bilirsin!
Hayatımda Ada ile birlikte bir sürü değişiklik oluyor. Büyümeye, çevresinde olan biteni anlamaya başladıkça güzel ve sevdiğimiz yerlere götürüyoruz onu. Biz daha önce gittiğimiz yerleri bir kez de çocuklu olarak geziyoruz. Tamamında ilk cümlemiz ne iyi yapmışız da 5 yıl beklemişiz çocuk için oluyor!
Bu arada Limonata filmini izleyin, izlettirin.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü geliyor. Kavgasız, gürültüsüz, insanca kutlanılmasının sağlandığı bir bayram günü olsun... Yazıma Edirne’deki ilginç bir Kola ile başlamıştım. Lafı da orayla bitirmek istiyorum. Edirne İstanbul’a yakınlığı ve kendine has lezzetleri ve dokusuyla ülkedeki en güzel yerlerden biri. Favori mekanlarım; Selimiye değil Eski Cami. Keçecizade değil Sayınbaş. Ciğerci Aydın Usta değil Kazım ve İlhan Ustalar. Meriç kenarındaki kafeler değil Karaağaç’taki kafeler. Bulgar sınırı değil Yunan sınırı.