IMMPPSSS
Bir çizgi roman repliği. Hayatımızın da böyle çizgi romansal çizildiğini düşündüğüm anlardan birindeyim. Rüya sonrası hafızama kaydettiklerimi yazıyorum. Berrin ve Ada?yı gördüğüm bir rüyada neden mi Tommiks ve Suzi?nin nişanındaydık, bilemiyorum.
Bazı şarkılarda buluyorum seni. Kayboluveriyorsun ama anında. Anlık duygularımın eşiğindesin, seslenince yokoluyorsun... Bazı hikayelerde ise başrolü paylaşıyoruz seninle. Biliyorum ki hikayenin sonunda sana kavuşacağım, o yüzden mi bu rahatlığım... Bunu bilmiyorum işte. Üç bildiğimden birini götürmesin bu bir bilmediklerim, korkuyorum.
Nemli, kirli ve yalnız bir antrede (üstelik badanası kurumaya yüz tutmuş bir antre bu) oturuyorum. Gözlerim odaların kapısında... İki oda bir salon yalnızlığıma antreyi ve mutfağı da eklemiş bekliyorum. Senden gelecek güzel bir haberi mi? Seni mi? Bilemiyorum, bekliyorum. Türlü ışık oyunlarıyla defalarca ayağa kalkar gibi oldum, nemli, kirli ve yalnız antremde. Oturduğum yeri tasvirlemiş miydim? Islak zemin taşları işte, neyini tasvirleyeyim. Neden antrede oturduğumu söylemiş miydim? Daha diğer odaların ve mutfağın ve banyonun yapımı sürüyor da ondan. Aslında paragrafa girerken ne kadar etkili olmuştu... Nemli, kirli ve yalnız bir antre... Sanki duygusal bir filmin ilk sahnesi çekiliyordu o mekanda. Ve ben yönetmeni olarak karar veremiyor gibi bir ruh hali içerisindeyim Şafak Sezer ? Binnur Kaya ikilisini mi oynatsam. Yoksa Zeki ? Metin ikilisini mi? Aslında Zeki ? Metin yerine Şafak Sezer ? Hakan Yılmaz ikilisi geldi aklıma önce ama sorguladım kendimi. Şafak Sezer benim için bu kadar vazgeçilmez bir oyuncu mu diye... Hayır! Hem o şimdi güzel bir senaryonun içinde yer alıyor zaten. Türk Malı hey. Offf çok sıkıldım. Antalya'dan daha da Güneyer doğru inesim geliyor ama "Yerli malı yardın malı" sözü geliyor aklıma, vazgeçiyorum...
Hayallerim vardı benim. Duygusal başlamıştım satırlarıma... Bu kez olacak gibiydi. Nemli, kirli ve yalnız antre mahvetti beni. Oysa atasözleriyle oynamayı da sevmiyordum o kadar, kitaplığımda bütün Ferhan Şensoy kitapları yer almasına rağmen... Kitaplık mı? Yok lan abartmayayım hiç. Sadece Ferhan Şensoy kitaplarından oluşan bir dvd rafı desem iyi olacak kanaatindeyim. Küba'ya gidip film çekmeliyim... Orası denenmiş miydi? Daha mı Güneyer inmeliyim. O zaman film yalan olur ben söyleyeyim. Arjantin'de ya da Brezilya'da Dünya Kupası'nı kazanmanın sevinci olur bu yaz...
Immppsss. Bu kadar anlamsız ve bu kadar tommiks bir kelimeyi bende bir cümle içinde kullandım sonunda. Tommiks'i okurken bunu hayal ediyor muydum, hatırlamıyorum. Kendimden başka birinin okuduğu birşeyler yazıp bu zevki yaşayabileceğimi düşünmemişimdir sanırım. Gerçi Çtonnnk başındaki Türkçe harfi ile daha yöresel bir tad bıraksa da damağımda; Tommiks'i yazanların (İtalyan EsseGesse çizim stüdyosu, 1951) karakteri bulurken koyduğu ismi (Capitan Miki), 1955'de Tommiks'e çevirecek olan ressam ve senarist Samim Utkun'dan haberleri olduğunu sanmıyorum. Oha! O nasıl iş. Düşünsene; oğlun oldu ve adını Ada koydun. Ama China Republic'te bir başka adam çocuğuna Wu Ying-yih diyor. Tamam güzel kardeşim, Spider Man'den bir Örümcek Adam çıkabilir. Ama Capitan Miki nasıl olur Tommiks... Samim Utkun beyefendiyi buradan yüce hayal dünyası için fersah fersah kutluyor ve rahmet diliyorum. Onu eleştirdiğim düşünülmesin. Bu haddim değil. Ama üstad'la ilgili Vikipedi'de araştırmalar yaparken başka bir kahramanla ilgili de bir metin buldum ve şu anda hayal dünyası karşısında saygıyla eğilirken bir yandan da iyiki içime çıtçıtlı body giymişim diye düşünüyorum. Vikipedi'den alıntıdır: Kapaklarını Samim Utkun'un çizdiği bu çizgi romanın aslında Teksas'la hiçbir ilgisi yoktur. İtalyanca ismi Teksas değildir. Kahramanının ismi de Teksas değildir ve konusu Amerika'nın Teksas eyaletinde geçmez. Teksas'ın kapaklarını çizen Samim Utkun bu ismin daha ilgi çekeceğini düşünerek çizgi romana Türkiye'de Teksas adını vermiştir. Orijinal adı II Grande Blek olan karaktere. Sıkı durun dostlar, Samim Utkun bir Türk'tü. Bu son cümle alıntıladığım metin çok Sunay Akın'vari durduğundan yazıldı. Yoksa heralde Samim Utkun Türk'tü. Bu arada Sunay Akın'ın Türkmax'te yayınlanan Hayat Deyince adlı programını izlemenizi tavsiye ederim. Zaro Ağa 153 yaşında Amerika'ya gitmiştir ve Türk'tür. (http://arsiv.sabah.com.tr/2008/05/03/ct/haber,78A5ED733D4242CBA97F72D5E8F3B5F0.html)
Özlediğim yanlarını yanıma almak istiyorum. Küçük bir sevgi çantacığım olsa da ona koysam, üzeri Louis Vitton işlemeleriyle dolu... Bir kitap olsa seninle ilgili. Sayfalarının kenarlarını kıvırabileceğim bir kitap. Okurken; bazı kendimce önemli satırların altını çizebilsem. Fosforlu bir kalem satın alsam; okurken bazı kendimce önemli satırların altını çizebileceğim. Fosforlu kalem! Neden mi? Hayat o kadar acımasız ve gerçek ki yalnızca altını çizip ön plana çıkarmaktan ibaret değildir. Bazen de üstünü çizip örtmek gerekir. İşte fosforlu kalem tam da burada gerekli bana. Çünkü bu kadar sıkı sıkıya bir bağ varsa arada, görünmeyecek kadar çizilmez hayat.
Ada olsun tamam mı... Şöyle güzel, sessiz... Ve sessiz olduğundan fazla haylaz bir Ada... Yunanistan'ınkiler gibi belki. Bizimkiler çok durağan çünkü. Gökçe, bozca ama Ada. Mykonos ya da Santorini ne kadar agresif, hareketli ve seksi duruyorlar bizimkilerin yanında.
Sözlerimi bitirirken buradan Kaptan Swing'i de anmadan geçemeyeceğim. Çocukken hep gitmek istediğim bir yerdi. Ontario. Hay bin kunduz!