LEYLADAN GEÇME FASLI
Mazhar Alanson bu eşiği Mevlayı bulma yollarında olarak belirlemiş. Şarkının devamı ağır müzikal bilgi gerektirir tarzda ilerliyor ya; ondandır burada kesişim bu girizgahı... Leyla ile Mecnun fanatiği olarak; 26 Mart 2012 tarihinde yayınlanmış bölümünde Mecnun?un da (Ali Atay) dillendirdiği bu durum bana birşeyden ne zaman ve nasıl vazgeçebiliriz artık durumuna geldiğimizi sorgulamaya zorladı.
Önce nasıl Leyla ile Mecnun dizisinin fanatiği olduğumdan bahsetmeliyim. Ara sıra Behzat Ç. Adlı polisiye diziyi takip ederken bir bölümde (hatta iki dizide de birer bölümde) bu iki dizinin karakterlerinin ve senaryolarının kesiştiğini farkettim. Ki bu durum taaa Alacakaranlık adlı diziyi (Uğur Yücel, Kenan Yazmasızorsoyadlıoğlu ve Olgun Şimşek başrollerinde) ve Kurtlar Vadisi (Polat Al.. Necati Şaşmaz ve Oktay Kaynarca başrollerindeyken) adlı diziyi amcamla birbirine kesiştirmeye çalışırken biz, aklımı kurcalamaktaydı. Öyle ya biri mafya dizisi diğeri polisiye. İkisi de İstanbul’da geçen bu hikayeler bir yerde kesişse daha inandırıcı olmaz mıydı’ya kafa patlatıyorduk o yıllarda, manyakça!
Absürtlüğün dibine dibine vururken aynı zamanda fırından yeni çıkmış tazelikte mis gibi zeka pırıltıları kokan Leyla ile Mecnun benim için artık kaçırmaktan imtina (imtina mı? Piiii) ettiğim bir yapım oldu. Karakter analizine girmeye niyetim yok. Çünkü ‘Senin zihninden fışkıranlarla dimağımızın anladığı bir değil’ eleştirilerine katlanasım da yok. LiM ve Behzat Ç. zihnimde nasıl bir yere sahipseler artık; ne bugün Pazar oldu yarın iş var diye üzülüyorum ne de üfff (üfff ne be? feysbuk bebesi tepkisi gibi oldu) Pazartesi bir türlü geçmek bilmiyor diye derde düşüyorum. Mevlayı bulma yollarına çıktığım her seferde leyladan geçemediğim gibi belayı bulmakta da üstüme yoktur. İmgesel hareketler dönemecinde ya da daha kolay ifade edecek olursam kendime kurmaya niyetlendiğim basit hayatımda (buraya bir adet ZAAAA xD giderdi ama hep bu kendimi konumlama telaşım işte) ne zaman birşeyler yapmaya karar versem gidenlere gözümü kapattım hep. Herhangi bir eşyamdan vazgeçeceksem eğer illa kötü yönlerine bire bin katarak kendimi ikna yoluna gidiyorum. Ve işin daha da garibi her seferinde ikna oluyorum. Çok anamuhalefet bir durumum var.
2000’li yıllarda uçan otomobiller olacak diye kandırılan nesildenim. Çıta zamanında o kadar yüksek tutulmuş ki şimdiki zamanda hayatımızda gerçekleşen yeniliklere burun kıvırır durumdayız. Twitter’dan, Facebook’tan nasıl da kız ayarlıyorlar diye düşünürken biz yalnız başımıza bir internet kafenin boktan bilgisayarının karşısında, millet hükümetler deviriyor çünkü aynı mecralarda... Leman’la, L-manyak’la tuvalete giren bir nesil şimdilerde kızgın kuşları daha da kızdırmakla uğraşıyoruz. 5 sene önce öyle karın ağrısı vakitlerde geçirilen zamanda ne güzel olur şurada film seyredebilsemlerin adamı olarak şu anda komple bir sezon diziyi izleyecek mobil imkanlara sahip olabilmek ne garip... Yazının tam da burasında Ahmet Kaya’dan Öptüğüm kızlar geliyor aklıma. Toprak olmak “ne garip” şey anne müziğini duyuyorum. Suskunlar adlı diziyi de mi izliyorum ne!
Evet! Çok fazla televizyon izliyorum. Ve ben belgeselden başka birşey izlemiyorum diyenlere de zerre kadar inanmıyorum. 10 dakika zor dayanıyoruz kalabalık bir ortamda bile televizyonsuzluğa... Seyretmesem de açık duracak abilerine ilikliyoruz ayy kız o adamın sigortası bile yokmuş ablalarını... Artık filmlerin dvdlerinin çıkmasını beklemek zorunda olduğum bu Ada’sı bol günlerimi yaşıyorum. Televizyon en kolay ulaşabildiğim beyin yıkama aygıtı ve bu beni mutlu ediyor. Mutlu ediyor dediysem bir garip Mona Lisa mimiği yalnızca... Not: Bu yazı Barış Demirbağ adında biri tarafından magazinci.com adında bir sitede yayınlanması için yazılmıştır. (Çeşitli sitelerde ve bazı forum sitelerinde yazılarımın tamamının kopyalanıp sanki kendi düşünceleriymiş gibi okumadan daha da kötüsü anlamadan yayınlanmasına önlem! Emeğe saygı! +rep pls)
Berrin ve Ada, Berrin’in memleketindeyken yakın bir zaman önce Ortaoyuncular’ın İşsizler Cennete Gider adlı oyununda en önden yer ayırtmıştım. Kalbim hafif dumanlı, Florya Akvaryum’dan çıkmış o yöne doğru giderken Ortaoyuncular Gişe’den gelen bir telefonla yıkılmıştım. Elektrik aksamındaki bir arıza nedeniyle o akşamki oyun iptal edilmişti. Berrin ve Ada’sız son Pazar günüm olduğunu nereden bilebilirdi ki elektrik aksamı. Bilseydi bu kadar aksar mıydı yine de? Süresiz ertelediğim ziyaretim değil bahsetmek istediğim. Ortaoyuncular ve Ferhan Şensoy’un yeni oyunu Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği! Epey muhalif ve bir o kadar da eğlenceli olduğunu okuduğum bu oyunu www.ortaoyuncular.com adresinden, Nasri Hoca’yı ise @nasrihoca twitter adresinden takip edebilirsiniz. Hazır bir tiyatro oyunundan bahsetmişken; LiM’in İsmail Abi’si Serkan Keskin’in yönettiği Metot adlı tiyatro oyunu da henüz çok yeni. Semaver Kumpanya çatısı altında Kocamustafapaşa Çevre tiyatrosunda (Eski Nejat Uygur Tiyatrosu) sahneleniyor oyun. Oyunla ilgili ayrıntıylı bilgi www.semaverkumpanya.com adresinde.
Belgesel mi demiştim az önce? Öyleyse belgesel demişken Discovery Channel’da yer alan Ultimate Survival(http://www.dailymotion.com/video/xd3019_ultimate-survival-african-savannah_tech ) adlı belgeseli de şiddetle öneriyorum. Eğer Acun Ilıcalı’nın Survivor’ındaki yarışmacıların günlerce aç kaldığına, yağmur çamur demeden ağaç altında uyuduklarına inanıyorsanız bu program size hayatın anlamı gibi gelecektir.
Bir sonraki yazımda, “Yazımı Kuşa Çevirdin” adlı başlıkla geleceğim sanırım J
Herkese mutlu ve sağlıklı günler.