İMROZ YA DA GÖKÇEADA İŞTE BÜTÜN MESELE BU!
Olmak ya da olmamak gibi bir diyalektik durum değil bahsedeceğim. Aslında yıllardır defalarca bahsettiğim ve bundan hiç sıkılmadığım bir konu. Ya siz?
Gökçeada bana dedemden ve çocukluğumdan armağan. Çok görmedim dedemi. 7 yaşındayken ben Gökçeada’da bir avda, soğukta kalp krizi geçirerek kaybetti hayatını. Her yaz 2 ay kalsak maksimum 14 ay görmüşüm kendisini ve 3 yaşına kadar olanlara görmek denirse tabi. Fakat çok şey hatırlıyorum. Mavi Köşe Kahvesi’ni. Kahvenin sabahın köründen gece yarısına kadar olan hallerini. Hafta sonlarında askerlerle birlikte geçirilen Sevtap Parman’lı, Oya Aydoğan’lı hallerini. Şennurata adlı bir içeceğin varlığını. Çanka gazozlarını. Şennurata denen sarı, ekşimtrak içeceğin aslında limonata olduğunu öğrenmenin şaşkınlığını. Hızlıca yıkanan çay bardakları ve kaşıklarının gürültülerini. Akşamları kadın, erkek herkesin oturup televizyon seyretmelerini. Sonra Tuzla Sokağı hatırlıyorum. Evi, diğer evlerdeki komşularımızı. Evin banyosunun olmayışını ve denizden geldiğimizde mutfağın kenarında merdivenlere doğru yıkanışımı. Tuvaletin evde olmayışını. Çocukluğun ve korkaklığın getirdiği cesaretle geceleri evin balkonumsu girişinden aşağıya doğru şavulladığımı. Tavan arasından gelen pıtı pıtı ayak seslerini.
Sonra Gökçeada merkezini hatırlıyorum. Birkaç kahve, bir yazlık sinema, bir börekçi, bir gazeteci, tüpçü vesaire... Gazete sırasında beklerdik saat yediden sekize dönerken. Dönerken derken yanlış anlaşılmasın, söylediğim saatler akşamüzerinin en piem piem saatleriydi. Gemi 3.5, 4 saat sürerdi ve Çanakkale’den kalkardı. Ve Ada’ya indiğinde askerler kimlikleri kontrol ederdi.
Sözün özü, hiçbirşey yoktu Ada’da. Eşsiz bir deniz ve mükemmel doğa dışında.
Fırsat bulduğum her zaman olduğu gibi bu yaz da Ada’daydım. Ramazan ayının dinginliği hakimdi Ada’ya. Yerel halk evlerinde siestadayken, yerli turist bir elin (bizim elimiz gibi değil tabi daha büyük bir el) parmakları kadar. Bolca yabancı turist bulunmakta fakat, sörf okullarının yüzü suyu hürmetine. Tesisleşme, restaurantlar, kafeler, dibek kahvesi yapan yerler, özgü ürünleri olan pastaneler, akıl almaz tatlıcılar. Her plajda bulunan tesisler. Fakat yine kiminle gitsek; dillerinde “güzel yer ama biraz gelişmesi lazım” teranesi. Diyemiyorsun ki; biz burada gazete sırasına girerdik akşam 8’e doğru. Yemeği illa evde yerdik. Çünkü yoktu bir ya da iki alternatif dışında bir yer. Havaalanı var şimdi yazın haftada iki gün uçak geliyor buraya İstanbul’dan. Gemi yaz sezonunda en az 6 karşılıklı sefer yapıyor. Çanakkale’den arabasız gelenler için (ki arabasız gelinmesini hiç tavsiye etmiyorum) deniz otobüsü var.
Adaya ilk kez gidecekseniz; 2-3 günlük tatil için ideal. Şimdi ben 2-3 gün tatil için gitsem neler yaparım onu yazmak istiyorum kısa kısa. Çünkü ben kendimi buranın sahibi gibi hissediyorum.
Ada’ya İstanbul – Tekirdağ üzerinden gelebilirsiniz ya da İzmir – Çanakkale üzerinden. İkisinde de Eceabat’a çok yakın Kilye Koyu civarından Şehitliklerin girişinin olduğu yerden Kabatepe Limanı’na yönelerek ilk adımı atabilirsiniz. Gemi için dikkat edilecek önemli husus; burası son dakika adamlarına yönelik bir durumda değil. Yarım saat önce gelirsiniz bir bakmışsınız gemi dolmuş ve bir sonraki gemi 2-3 saat sonra. Olsun biraz etrafı gezerim, Conk Bayırı’na çıkarım. 57. Alay Şehitliği’ni görürüm diyorsunuz değil mi? Yanılıyorsunuz. Çünkü gemi sırası diye bir gerçek var. Ve arabayı bu sıradan çıkarırsanız en arkaya girersiniz bir daha. Gemiler yaklaşık 80 araba alıyor bu arada. Gemi saatleri ile ilgili detaylı bilgiyi ( www.gokceada17.net) sitesinden alabilirsiniz. Seferlerde aksama olmazsa Kabatepe’den 10:00 gemisi, Gökçeada 1 Feribotu. Hızlı, konforlu. Diğeri Sirkeci-Harem Arabalılarından biri.
Gemi Kuzulimanı’na yanaşıyor. Konaklama için bir çok alternatif var. En güzelleri Eski Bademli’de, en hesaplıları Yeni Bademli’de. Eski Bademli’de İmbros Organik Hotel, Son Vapur Konaklama Evi için 2013 kahvaltılı oda fiyatları 150-200 tlcivarındaydı. Kuzulimanı’ndan Merkez’e doğru giderken sağdaki Zeus Bungalow Otel’de iyi bir tercih ve burada da oda+kahvaltı fiyatı 120 tl idi. Temiz, güvenli, kahvaltımı dışarıda çok daha güzel mekanlarda yaparımcılardansanız; tavsiyem Örnek Pansiyon. Burada kahvaltı yok. Fakat pansiyon gibi de değil. Çok temiz bir kere. Oda fiyatları 70-80 tl gibi. Apartlar var daha fazla kişinin konaklayabileceği buralarda 120 tl gecelik. Odalar 3 kişi için bu arada. Fiyatlar da kişi başı değil oda fiyatı.(0286 8873439) Benim tercihim 2001 yılından beri burası. Yine Bademli ve Kaleköy civarında Aliş Otel dışarıdan çok şık bir butik otel olarak göz alıyor. Aynı zamanda Yukarı Kaleköy’de bulunan Anemos Butik Hotel’de farklı bir alternatif.
Kahvaltı için bu sene Vedat Milor’un programından keşfettiğim Mustafa’nın Kayfesi ideal. (www.mustafaninkayfesi.net) Yukarı Kaleköy’de eski bir çınarın altında, hemen yanıbaşında 50’li yıllarda yapılmış bir kilisenin bahçesinde yapabileceğiniz en lezzetli kahvaltılardan birine hazır mısınız? Burada kişi başı kahvaltı 12.5 tl, menemendi, sucuklu yumurtaydı bunlar ise 5-6 lira. Fakat bir Karadut Şurubu var ki dillere destan. Şurup dediğime bakmayın. SGK karşılıyor mu diye sormak zorunda kaldım. 6.5 tl fiyatı fakat lezzetinden sual olunmaz. (Bu tarz lafları amma çok kullandırttın bana bu yazıda Gökçeada) Burası için yorumum şu olur; Vedat Milor MODE ON şarap yok şarap olaydı iyiydi. MODE OFF. Kahvaltı için birçok alternatif var Ada’da. Fakat macera aramanın alemi yok. Buradan iyisi yok çünkü.
Kahvaltıdan sonra, hemen denize gitmeliyiz kafası oluyor insanda. En güzel ve en civcivli plaj; Aydıncık Plajı (Kefaloz) Merkez’den sonra Aydıncık tabelasını takip ediyorsunuz. Eşelek köyü’nü geçtikten sonra sağa dönüp bir müddet sonra sola aşağıya yol ayrımına dönerek ulaşabilirsiniz. Dönmeden hemen önce Tuz Gölü’nde Kite Surf yapanları ve denizde de yine Surf yapanları görebilirsiniz. Burası doğru mekan. 10 civarı tesis var. Birçoğu fastfood+şezlong. Bir iki tane de restaurantlı yer var. Çocukken Şen Mocamp’a gidiyorduk. Şimdi de Şen Kamping’e gittik. Kafam karıştı. Eskiden yabancı giremiyorken Ada’ya adı Mocamp olan bir yer. Bu kadar Bulgar, Yunan ve Romen sörfçü varken neden Kamping olur ya! Neyse burası güzel bir yer. Geniş bir kumsal. 2 şezlong bir şemsiye 10 lira. Ağaçların altında kır kahvesi gibi yerleri de olan bir mekan. Yemekleri de deniz kenarı için ortalama üstü bir restauranta sahip.
Çok gezmek istiyorum, bir gün orada bir gün burada denize girmeliyim diyenler; Aydıncık Plajı’na dönmeden devam ederlerse, dolambaçlı yollardan Laz Koyu’na ve sonrasında Türkiye’nin en batı noktası olan Uğurlu – Gizli Liman’a ulaşabilirler. Buralarda tesis yoktu geçen senelerde. Ben bu sene uğramadım. Fakat farklılık arayanlar deneyebilir. Ayrıca Kuzulimanı’da (gemiyle geldiğinizde limanın solunda kalan yer) güzel bir plaja sahip. Suyu Ada’nın ve Ege’nin en sıcak suyu sanırım. Çocuklu aileler için bu açıdan (suyunun sıcaklığı ve sığlığı) en iyi tercihi.
Ada’da bir günü gündüz eski rum köylerini gezmek için ayırmalısınız. Bir tam gün sürmez tabi ki ama yine de 2-3 saatinizi alır. Merkez’den (Ada’da her yol Merkez’den geçer ve bunu anlamanız uzun sürmez) Dereköy yoluna doğru gitmelisiniz. Burası merkeze 13 km uzaklıkta. Ve Rumlar bu topraklardan göçe zorlanmadan önce Türkiye’nin en büyük köyü durumundaymış. 2000 haneli bir köyden bahsediyorum. Şimdi sadece çok az sayıda Rum aile ve bir iki Türk aile var. Ada’nın Merkezinden yola çıktığınızda önce Zeytinliköy ve sonra Tepeköy var. Fakat buraları sonraya bırakın. Şahinkaya diye Türk vatandaşların yerleştirildiği bir köyü geçtikten hemen sonra Dereköy’ü göreceksiniz. Köy yolun iki tarafında da yerleşmiş durumda. Siz solda bir tesisin hemen yanından içeriye girin ve biraz daha gittikten sonra uygun bir yerde arabanızı bırakın. Köy sokaklarında yürümek iyi geliyor insana. Terkedilmiş, harabe evlerin yanında yeni restore edilmiş güzel evlerde yok değil. Çamaşırhane var burada eski ve kayda değer. Ayrıca güzel bir kilise, bir eski zaman zeytin yağı fabrikası da mevcut. Çamaşırhanenin yakınındaki küçük kahvede frappe denemenizi öneririm. Bu yolu dönmeden devam ederseniz Uğurlu Köyü var. 12 km sonra. Fakat pansiyonları, denizine rağmen Merkez’e uzaklığı nedeniyle mantıklı bir yol değil. Eğer sahil yolundan Gizli Liman’a gittiyseniz. Buraya bir de iç yollardan gitmeye gerek yok.
Dereköy’den sonra Merkez’e doğru geri dönerseniz Tepeköy ayrımını göreceksiniz. Burası gerçekten Tepe bir köy. Daracık yollarından dikkatli bir şekilde yukarı doğru tırmandığınızda yol ikiye ayrılacak. Sağ taraf Tarihi Çınaraltı’nın olduğu, Semadirek Adasını en güzel görebileceğiniz yerlerden biri, bir piknik alanı. Diğer yol köy meydanına doğru gidiyor. Burada yerleşik Barba Yorgo; tavernasıyla, pansiyonuyla, restaurantıyla bu köyün herşeyi. Köyde her yıl 15 Ağustos’ta Rum Panayırı var. Çok coşkulu ve eğlenceli geçen bu panayıra Yunanistan’dan ve İngiltere’den yoğun bir şekilde Rum akını oluyor. Buraları da gezdikten sonra Zeytinliköy’e yani yine merkeze doğru gidebilirsiniz.
Zeytinliköy; Ada’da Rum nüfusun en fazla olduğu, en güzel korunan ve dolayısıyla Ada’nın en güzel yerlerinden. Burada meşhur dibek kahvesini ve çeşitli tatlıları tatmanız için birçoğunu Rumların işlettiği bir çok yer var. Tüm denemelerimizle birlikte, kahveyi mutlaka Costa’nın yerinde denemelisiniz. (bilinen adıyla Madam’ın dibek kahvesi) Meydana doğru çıktığınızda üç mekan var. Biri soldaki yeşil kapılı yer. Burası geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Orhan Karatay’ın mekanıydı. Karşısında Panayot’un yeri var ve bunların tam ortasında yukarıda ağaç yapısıyla bilindik Madam’ın Dibek Kahvesi. Madam öldükten sonra burayı oğlu Costa işletmeye başlamış. Kahvenin en lezzetli olduğu yer burası hala. Köyde ara sokaklarda Barba Hristo’nun yerinde ev yapımı domates reçelleri ve yine ev yapımı sakızlı muhallebi, krem karamel ve dondurmayı tadabileceğiniz bir yer daha var. Barba Hristo 92 yaşında ve o masaya her birşey getirdiğinde içinizden birşey kopuyor. Dede sen dur allahaşkına durumu ruhunuza yapışıyor. Tatlıları lezzetli, dondurmasını denemedim ama ev yapımı dondurma ne demek anlayabiliyorum. : ) Burada yeni açılan bir mekanda Garaj Cafe. Yine Rum bir aile işletiyor fakat bunlar genç rumlar. Daha Hürrem Türkçesi konuşuyorlar ve oldukça cana yakın bir aile. Merkezi ve Ada’nın iç kesimlerini gören bir de terası var bu cafenin. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama Dibek Kahvesi, Sakızlı Muhallebi burada da başrol oyuncuları...
Akşamları Kaleköy adadaki tek adres sayılır. Buraya biraz da Zeytinliköy eklenebilir. Ama yine de Kaleköy tek adres. Güzel restaurantlar. 2’si sahilde 1’i restaurantların ortasında (bu arada restaurantlar da sahilde tabi ki ama 5 metre falan gerideler) çay bahçeleri mevcut. Sahildeki çay bahçelerinden daha konforlu olanı Gül Abla’nın yeri. Yine Kaleköy’e yakın olan (Yukarı Kaleköy’de) Mustafa’nın Kayfesi’de akşamları tost-hamburgeri, çayı-kahvesi ve dillere destan Karadut Şurubuyla (SGK’nın ödemediğini söylemiş miydim?) farklı bir alternatif. Pembe Kaval adlı bir bara da ev sahipliği yapıyor Kaleköy. Akşamları Canlı Sokak müziği oluyor burada. Restaurantlar arasında tercihimiz genelde Kalimerhaba adlı mekan oldu. Bunda da sahibinin babasının dedemi tanıyor olmasının bir etkisi var ama daha da büyük etki lezzetli ızgaraları, balık çeşitleri, ev yemekleri ve inanılmaz lezzetli mezeleri. Buranın diğer mekanlardan farkı alkol olmaması. Bu da kimi için iyi kimi için kötüdür. Yine Kaleköy günbatımının kayalıklar üzerine oturup izlenebileceği en güzel yerlerden biri. Güneşin son battığı yer burası.
Yemeklerden bahsederken değinmeden geçemeyeceğim iki-üç mekan var. Biri Merkez’de Kuzulimanı’na doğru giderken görebileceğiniz Meydani Tadında adlı, temiz ve leziz bir ev yemekleri mekanı. Yine Kuzulimanı’na doğru giderken tabelasını görebileceğiniz Ecem Mantı Evi’de önemli bir lezzet durağı. Sahibi teyze merkezdeki yüksek kira ödediği yerden çıkıp kendi bağının, bahçesinin olduğu yere taşınmış. Yolu toprak. Zor bir yol. 800 metre sonra anayoldan. Fakat yenilen mantı bu bütün toprak yol eziyetini unutturacak bir lezzet. Dünyanın en iyi mantısı olması gerek diyorsanız bu yolu arabanızla geçtikten sonra bu cevabı bulabileceğiniz bir adres. Ve yine Ada ile özdeşleşmiş Meydani Pastanelerinin Efibadem kurabiyesi de hem orada tüketebileceğiniz hem de sevdiklerinize götürebileceğiniz bir lezzet. İyi mi? İyi. Edirne Bademli kurabiyesinden iyi mi? Hayır.
Yedik, içtik, konakladık. Ben buraya 42 günlükken gelmişim ilk olarak. Bugün yaklaşık 12.842 günlüğüm ve vazgeçmiş değilim. Bunda çocukluğumun, gençliğimin anıları yanında Türkiye sınırları dahilinde gördüğüm en iyi denizin de payı büyüktür. Akdeniz’den Karadeniz’e Van Gölü’nden Çeşme’ye kadar her yerde denize girmiş biri olarak buranın daha iyisi olmadığını netlikle söyleyebilirim. Burası gibi yerler var. Fakat hiçbiri buradan iyi değil.
Sözün özü, hiçbirşey yoktu Ada’da. Eşsiz bir deniz ve mükemmel doğa dışında.
Barış Demirbağ, 2 Ağustos 2013